KALABALIKTA YALNIZ LIK

KALABALIKTA YALNIZ LIK


 Görünmek Var, Görülmek Yok

 

 

Bir kalabalığın ortasında yürürken hiç kendinizi yapayalnız hissettiniz mi? Herkesin bir yerlere yetiştiği, telefonların susmadığı, gözlerin aceleyle bir yerlere kaydığı o anlarda... Kalabalığın içinde görünürüz belki ama çoğu zaman kimseye görünmeyiz. İşte tam da bu yüzden, günümüzün en derin çelişkilerinden biridir: kalabalıkta yalnızlık.

Yalnızlık, bazen bir odada tek başına olmaktan çok daha fazlasıdır. Asıl yalnızlık, duyulmamakta, anlaşılmamakta, görülmemekte saklıdır. Bir kafede tek başına oturan birinin yanındaki masalarda kahkahalar yükselirken hissettiği boşluk ya da bir toplulukta var olurken, içten içe kendini yok gibi hissetmek… Bunlar görünmez yalnızlıkların hikâyesidir.

Modern hayat, iletişim araçlarını çoğaltırken samimi ilişkileri inceltti. Artık “Nasılsın?” sorusu bir nezaket cümlesi, cevabı ise çoğu zaman otomatik bir “İyiyim.” oldu. Kimsenin gerçekten dinlemeye zamanı yok, çünkü herkesin görünmeye çalıştığı bir dünyada kimse kimseyi gerçekten görmüyor.

Peki, ne oldu bize? Belki de asıl kaybolduğumuz yer, ait hissedemediğimiz kalabalıkların ta kendisi. Kalabalıklar içinde özümüzü kaybettiğimizde, gürültü susturmaz içimizdeki sessizliği. Aksine büyütür. Çünkü insanın doğası görülmeye, hissedilmeye, anlaşılmaya muhtaçtır.

Bu yalnızlık, bizi daha çok bağ kurmaya yönlendirmesi gerekirken, çoğu zaman daha derin bir içe çekilişe sürüklüyor. Kimi zaman maskeler takıyoruz; güçlü, mutlu, meşgul. Ama derinlerde bir yer, “Biri gerçek beni görebilir mi?” diye fısıldamaya devam ediyor.

Çözüm belki de basit bir yerden başlıyor: Gerçekten görmek ve görülmeye izin vermek. Kalabalıklarda göz göze gelmekten, içten bir “Nasılsın?” sormaktan, cevabını gerçekten duymaya niyet etmekten. Kalabalıkların içinde bir yürek, diğerine değdiğinde yalnızlık çözülmeye başlar.

Çünkü bazen bir insanın “Ben seni görüyorum” demesi, tüm kalabalıklardan

 daha kalabalık bir şeydir.

Google+ WhatsApp