
“Market Raflarında Utanç, Pazarda Sessizlik”
Son günlerde pazara, markete giden herkesin yüzünde aynı ifade var: "Ne olacak bu halimiz?"
Artık sadece fiyat etiketleri değişmiyor; insanların gözlerindeki umut da yavaş yavaş siliniyor.
Marketlerde sessiz bir utanç var...
Elini uzatıp da alamayanların utancı.
Kasaya kadar getirip, son anda vazgeçip bırakanların çaresizliği.
Bir kilo yerine yarım kilo, yarım kilo yerine “bir avuç” isteyenlerin kırgın sesi.
Artık kimse torbayı doldurmuyor; herkes kendi gururunu korumaya çalışıyor sessizce.
Pazarlarda tezgâhların önünde uzun uzun bakıp da almadan geçen teyzeler görüyorum.
Bazıları, “şuradan iki tane domates versene evladım, çocuk seviyor” diyor, sonra cüzdanına bakıp geri koyuyor.
O an kalbim sıkışıyor. Çünkü biliyorum; mesele sadece domates değil.
Mesele, insanın kendi evladına bir şey alamamanın, “yarın belki” demenin ağırlığı.
Ama ne olursa olsun…
Biz bu ülkenin insanları, onurumuzla yaşarız.
Kimseye boyun eğmeden, kimseye el açmadan, yine de bir şekilde dayanırız.
Birbirimize sarılmayı, paylaşmayı, dayanışmayı unutmadık — sadece biraz yorulduk.
Bu ekonomik kriz, sadece cüzdanları değil, kalpleri de daralttı.
Ama yine de umut var. Çünkü sokakta hâlâ birbirine “kolay gelsin” diyen, pazarda yanındaki tanımadığı insana “benimkinden de koy, yarısı benden” diyen insanlar var.
İşte o yüzden, biz hâlâ bu ülkenin dik duran insanlarıyız.
Bu topraklarda her şey değişir ama insanın vicdanı değişmez.
Yarın bir gün, bu karanlık ekonomi sayfası kapanacak.
Ama bugün yaşadığımız bu tabloyu unutmamalıyız.
Çünkü bu tablo, sadece bir krizin değil, bir milletin sınavıdır.
Ve ben inanıyorum; biz bu sınavdan da onurumuzla çıkacağız.
Bir gün pazar tezgâhlarında yeniden kahkahalar duyulacak,
Bir gün marketlerde fiyat etiketleri değil, yüzler gülecek.
O gün geldiğinde hepimiz birbirimize “geçmiş olsun Türkiye” diyeceğiz.