ŞAİRLER BİR MİLLETİN GÜCÜNÜ GÖSTERİR

ŞAİRLER BİR MİLLETİN GÜCÜNÜ GÖSTERİR


Ne zaman şöyle bir soluklansam, köşe yazısı yazmaya otursam, aklıma hep büyüklerimiz gelir. Onların sözü, öyle süslü püslü olmazdı ama kalbe kazınırdı. Babam hep der ki, "Evlat, laf dediğin süs değil, giydiğin elbise değil, senin ta kendindir." İşte o yüzden, bu defa öyle havalı, öyle 'entelektüel' kelimelerden kaçıp, biraz toprağın diline, halkın tabirine dönelim istedim.

​Çünkü hayatın ta kendisi, ne şık bir makale, ne de anlaşılmaz bir şiirdir. Hayat, annenin ocağa attığı odun, babanın tarlada döktüğü ter, evladın anne ve babasına duyduğu güvendir. Bu yazımda, yaşarken kıymeti bilinmeyip hayata gözlerini yumduklarında, değerleri bir sözün yükü kadar ağır olan kıymetli şairlerimizden bahsetmek istiyorum.

Nazım Hikmet, hani şu memleket hasretiyle yanan dev adam... O, 'özgürlük' derken öyle kitaptan okumuş gibi demez; sanki gerçekten parmaklıklar arasında güneşe, denize bakarak der. Sözü, hem yüreği coşturur hem de boynu büker. Onun şiiri, gurbetteki bir Anadolu köylüsünün mektubu gibi hem kederli hem de umut doludur.

​Ya Necip Fazıl? O da başka bir âlemin sultanı. Onun sözü biraz çetrefilli, ama sanki ta ruhunun en dibine, o 'Çile' dediği yere ışık tutar. Sanki elinde fenerle dolaşır, der ki, "Bak bakalım içindeki bu dipsiz kuyu neyin nesi?" O, büyük laflarla uğraşır, ama aslında hepimizi aynı derdin, aynı arayışın içine çeker.

Abdurrahim Karakoç ise, hani o bizim köyün en mert, en sözü dinlenir ihtiyarı gibi. Lafı dolandırmaz. Haksızlığı gördü mü, hemen çeker yayını. Mihriban’ı okursun, dersin ki, "Aşk dediğin budur, hem yakar hem de türkü olur söylenir." Hem duyguludur, hem de haksıza karşı dimdiktir.

Atilla İlhan ise, o İstanbul’un sisli, puslu, dumanlı akşamlarıdır sanki. Bizi hep bir hüzne, bir melankoliye, ama öyle tatlı bir melankoliye çeker. Aşkı da, isyanı da bir İstanbul efendisi gibi, biraz gizemli, biraz da sitemli anlatır.

​İşte bu adamlar, bu şairler; bizim topraklarımızın sesi, bizim hikâyelerimizin ebedi notlarıdır. Onlar olmasaydı, ne aşklar bu kadar yakar, ne de isyanlar bu kadar haklı çıkardı.

Bu dünya ikliminde insan olmak kolay, adam olmak zordur.Adam olmak dediğin, ceketini iliklemek, diplomasını göstermek değil. Adam olmak; sözünün eri olmak, mazlumu kayırmak, yalan söylememek, vefalı olmaktır.

Hani o sokakta gördüğün kediye bir tas su vermektir, insanlık.Hani o komşunun derdine koşmaktır, adamlık.Hani o sana haksızlık yapana bile, "Senin de bir derdin var herhalde" diyebilmektir, büyüklük.

​Şairler işte bu adamlık halini, bize en güzel kelimelerle fısıldar durur. Onlar, bizim unuttuğumuz, gözden kaçırdığımız ne varsa, onu şiir diye, hikâye diye önümüze koyar. Der ki, "Ey insan,kendine gel, bak dünya ne kadar güzel ve ne kadar adaletsiz. Ama sen seçiminle ne olacağına karar ver."

​Laf Aramızda şiir tadında muhabbet, radyo programında her defasında söylediğim gibi, ne şairlerin kelimelerini süs sanalım, ne de hayatın büyük derslerini es geçelim. Bizim en büyük sermayemiz, o büyük şairlerin dizelerinde saklı olan insanlık ve adamlık mirasıdır. Onu koruyalım, başımız tacı edelim.

Google+ WhatsApp