
YANGININ ORTASINDA BİR MİLLETİN KARARLILIĞI
Bugün takvim 24 Temmuz’u gösteriyor. Lozan Barış Antlaşması'nın 101. yılı.
Bir milletin yeniden doğuş belgesi…
Bir masada kalemle kazanılan savaş.
Ama ne gariptir ki, o tarihin gölgesinde yine yanıyoruz.
Yine kavruluyoruz.
Yine ciğerimiz yanıyor, ormanlarımız tutuşuyor, genç fidanlarımız birer birer toprağa düşüyor.
Dün Eskişehir...
Önceki gün Çanakkale...
Daha bir hafta geçmeden Manisa, Antalya, Muğla...
Yanan sadece orman değil,
Sessizce köşesine çekilen bir çoban evi,
Toprağın altına gömülen bir kaplumbağa,
Gözleri dumanla dolmuş bir çocuk,
Gökyüzünü yangın uçağı yerine seyreden yaşlı bir köylü…
Ve bu yangının ortasında bir başka yangın daha var:
Ekonomi.
Market yangın, kira yangın, umutlar zamlı.
Ekmek artık soğumuyor çünkü ocaklar sönmek üzere.
Tencereler kaynamıyor çünkü mutfaklar cehennem gibi.
Vatandaş “yangın helikopteri nerede?” diye sorarken, öbür yandan cebindeki son parayla yangına dönen pazara gidiyor.
Peki biz?
Biz millet olarak ne yapıyoruz?
Bir kısmımız ekran başında dua ediyor,
Bir kısmımız sosyal medyada küfrediyor,
Bir kısmımız da hâlâ “suçu kimde?” tartışmasında boğuluyor.
Oysa bugün 24 Temmuz.
Lozan’ın yıldönümü.
Lozan bize sadece sınırlarımızı değil, duruşumuzu da hatırlatmalı.
O gün nasıl toprağımıza, vatanımıza, ormanımıza sahip çıktıysak…
Bugün de aynı kararlılığı göstermeliyiz.
Lozan demek teslim olmamak demekti.
Lozan demek yanarken bile direniş göstermekti.
Lozan demek “biz buradayız” demekti.
Bugün “biz buradayız” demek için: – Orman yangınlarına karşı daha ciddi önlemler almalıyız.
– Ekonomide pansuman değil, köklü çözüm getiren reformlar yapılmalı.
– Şehit olan ormancıların adını sadece cenazelerde değil, yaşatacak politikalarda da duymalıyız.
– Ve en önemlisi, bu ülkenin yüreği yanarken, tek yürek olmalıyız.
Çünkü bu ülke bir yangın yeri.
Ve biz bu yangının tam ortasında hâlâ umutla Lozan'ın soğukkanlı kararlılığını arıyoruz.
Ama unutmayalım:
Bu millet daha önce de yandı…
Ama hiç küle dönmedi.