2025 BİTERKEN… ÜLKE SORUNLARI BİTSE KEŞKE.

2025 BİTERKEN… ÜLKE SORUNLARI BİTSE KEŞKE.


Takvim yaprakları birer birer düşüyor. 2025’in sonuna doğru giderken insan ister istemez durup düşünüyor:

Bir yıl daha geçti… Peki biz ne yaşadık, neyi çözdük, neyi yine halının altına süpürdük?

Ekonomiyle boğuşan bir ülkeyiz artık. Boğuşmak diyorum çünkü bu bir “zorlanma” değil, resmen güreş. Asgari ücretle geçinmeye çalışan insanlar, ayın daha ilk haftasında parayı değil, umudu tüketiyor. Markete girerken etiketlere bakmaktan vazgeçenler var; çünkü bakmak yetmiyor, hesaplamak da yetmiyor, dua etmek bile bazen çözüm olmuyor. “Bu ay nasıl olacak?” sorusu, artık bir cümle değil, bir yaşam biçimi.

Bir yanda faturalar, kiralar, mutfak masrafları…

Diğer yanda “Şükret” cümlesiyle susturulmaya çalışılan yorgun hayatlar.

Ve kadınlar…

Her yılın sonuna geldiğimizde içimizde aynı ağırlık. Bir istatistik değil bu; her biri yarım kalmış bir hayat, susturulmuş bir ses, geride kalan çocuklar, anneler, kardeşler. Kadın cinayetlerini konuşurken bile yorulduk ama susmaya da hakkımız yok. Çünkü her sessizlik, bir sonraki manşete davetiye oluyor. “Bir kişi daha eksilmedik” diyemediğimiz her gün, bu ülkenin vicdanına yazılıyor.

Futbol bile temiz kalamadı.

Bir zamanlar doksan dakika nefes aldığımız, sevindiğimiz, üzüldüğümüz oyun; şimdi şike iddialarıyla, kavgalarla, kirli ilişkilerle anılır oldu. Sahadaki terin yerini kulis kokusu aldı. Oysa futbol, yoksulun da zenginin de aynı anda heyecanlandığı nadir alanlardan biriydi. Orası da bozulduysa, dönüp kendimize bakmamız gerekmez mi?

Gündem çirkinleşti.

Dil sertleşti. İnsanlar birbirine tahammül edemez hale geldi. Herkes çok yorgun, çok sinirli, çok kırgın. Çünkü adalet duygusu zedelendiğinde, toplumun dengesi de bozuluyor. Kimse kimseye güvenemiyor. “Bana dokunmayan yılan” meselesi artık işlemiyor; çünkü o yılan bir gün mutlaka kapıyı çalıyor.

2025 biterken, dileğim büyük değil aslında. İnsanca yaşamak. Korkmadan sokağa çıkmak.

Ay sonunu düşünmedençocuk büyütmek.

Bir haberi açtığımızda içimizin sıkışmaması.

Belki çok şey istiyoruz gibi geliyor ama değil. Bunlar lüks değil, olması gerekenler.

Yeni yıla girerken süslü cümleler kurmak istemiyorum.

Sadece şunu söylemek istiyorum:

Bu ülke daha iyisini hak ediyor.

İnsanlarıyla, kadınlarıyla, emekçileriyle, çocuklarıyla…

Ve biz hâlâ buradayız.

Yorulduk ama vazgeçmedik.

Çünkü umut, bazen sadece “bitse artık” demekle bile ayakta kalıyor.

2026’ya girerken tek temennim şu:

Takvim değişirken, dertler yerinde saymasın.

Bir şeyler gerçekten değişsin.

Google+ WhatsApp