
Ülke Yanıyor… Ekonomi, Orman, Umut…
Ne yöne baksak bir yangın:
Cebimizde yangın, ormanda yangın, yürekte yangın.
Ekonominin nabzı artık kalp atışı gibi değil, sanki çığlık gibi atıyor.
Markete giriyorsun, sadece bakıp çıkmak bile lüks olmuş. Etiketteki rakam değil, bizim içimiz titriyor. Ay başını görmeden biten maaşlar, kredi kartıyla dönen hayatlar, alın terinin asgari değeri… Bizden çalınan umutlar, geleceğimizin sırtına yüklenmiş ağır borçlar.
Ama sadece cebimiz değil yanan.
Ormanlarımız da kül oluyor.
Her yıl aynı senaryo: “Yangın kontrol altında.”
Hangi kontrol? Neyin altında? Gözümüzün önünde kül olan ağaçlar mı, yoksa yıllarca bir araya gelemeyen önlemler mi?
Bir ülkenin kalbi ormanlarıysa, bizim kalbimiz çatır çatır yanıyor.
İklim kriziyle mücadele etmeyen, ağaçtan sadece kereste çıkaran bir anlayışla nereye varacağız?
Ve en kötüsü, sessizce yanan başka bir şey daha var:
İnsanlar.
Umudunu kaybeden gençler, geleceğini başka ülkelerde arayan beyinler, pazardan artık sadece fiyat soran anneler, her şeyin yükünü sırtında taşıyan babalar…
Yani bir toplum, göz göre göre içten içe yanıyor.
Bu yazıyı yazarken pencereden dışarı baktım.
Gökyüzü turuncuya çalıyor… ama gün batımı değil bu.
Bir başka yangının habercisi.
Yanan sadece orman değil.
Yanan sadece ekonomi değil.
Yanan biziz… ülkemiz.
Sahi, bu yangını kim söndürecek?