Renklerin değil, İstanbul’un

Renklerin değil, İstanbul’un


BİRİLERİ ekranlardan sürekli “renklerin çıkarı değil futbolun kuralları” türküsü çalsa da her zamanki gibi yine İstanbul takımları “alenen” kollanmaya devam ediliyor.

32 haftalık Süper Lig maratonunda canı yananlar yine Anadolu takımları oldu.

Her maç sonrası görevleri “ceylan derisi koltuklarına” yayılarak Türk futboluna kendi çıkarları doğrultusunda yön vermek olan “Eyyamcı İstanbul çetesi” her hafta verilen görevleri harfiyen yerine getiriyorlar. 

Futbol seyircisini ahmak yerine koymaya devam ederlerken kendileri de komik durumlara düşüyorlar.

En can alıcı pozisyonlarda dahi “İstanbul takımlarının eyyamcılığını” elden bırakmayanlar artık ne yazık ki futbol seyircisini kandıramıyorlar.

Mesela haftalar öncesinde  Galatasaray karşısında Kayserispor’un hakkı gasp edildi.

Bir hafta sonra ise bu defa bir diğer Anadolu takımı olan Rizespor adeta doğrandı.

Buna rağmen sadece “hakem hatası” diyerek geçiştirenlerin komikliği de ortada.

Bir de “kendilerine hakem hocası” diyenler var.

Onlar da sırf büyüklere (!) şirin gözükmek için olmadık taklalar atıp,   yani futbol seyircisinin göremediği (!) bir şeyleri zorla gördürme çabası içine giriyorlar.

Sonuç olarak 60 yıldır bu lig oynanıyor ama İstanbul hegemonyası bir türlü bitmek bilmiyor.

Tam bitti derken, yeniden hortluyor.

Bundan sonra da bitmez çünkü; futbolumuzu, dahası bizleri yönetenler onlar.

Takımlarımıza hocayı onlar atıyor, futbolcuyu onlar gönderiyor.

Böyle de olunca ister istemez adamlar “dediğim dedik, çaldığım düdük” diyor.

 

İÇİNİZDEN ÇIKARIN...

 

Yıllardır “İstanbul patentli” yaşamayı bir gelenek haline getirmişiz.

Ne zaman başımız sıkışsa hemen İstanbul’daki ağların kapısını çalar ve “Zor durumdayız bize antrenör veya futbolcu verin...” deriz.

Onlar da o gün için kimler onlara el sıvazlıyorsa onu gönderiyorlar.

Mesela bir “antrenörler” gerçeği var... 

Geçmişinde İstanbul takımında oynamak varsa, antrenör olmak da çok basit oluyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de gelenek halinde devam ediyor.

Anadolu çocuklarının bu konuda şansı yok denecek kadar az.

Öyle ki, daha futbolu bırakalı 1 yıl olmadan Okan Buruk’un yıllar önce pat diye Elazığspor’un başına getirilmesi, aynı şekilde Sergen Yalçın’ın Gaziantepspor’a tam yetki ile atanması gibi.

Daha bunların yüzlercesini yazabilirim.

Evet adamlar geçmişte iyi futbolcu olmuş olabilirler ama bu demek değildir ki aynı derecede antrenörlüğü de yaparlar diye.

Maalesef içimizden çıkan kendi evlatlarımıza “çok gördüğümüz o şansı” İstanbul patentli, “tepeden inmelere” çok rahatlıkla verebiliyoruz.

İşin acı tarafı da Anadolu takımlarını yönetenlerin İstanbul patentli isimlere kayıtsız şartsız teslim olmalarıdır.

Lafa geldi mi “İstanbul hegemonyasını” kırmak için “mangalda kül bırakmayanlar” ama iş icraata geldi mi de o hegemonyanın birer parçası oluverirler.

Mesela bu sezon VAR sistemi çıktı.

Hiç bir şey değişti mi?

Hayır.

Değişen figüranlardır, ezilen yine Anadolu takımlarıdır. 

 

GÜNÜN SÖZÜ

Futbolu eskiden açlar oynar, 

zenginler izlerdi. Şimdi ise zenginler oynuyor, açlar izliyor. (Şenol Güneş)

Google+ WhatsApp