
Kurban Bayramı Telafi Değil, Çarşıda!
Biz gazeteciler, mikrofonu vatandaşa uzattığımızda bazen bir cümle tüm manşetlerin önüne geçer. Geçtiğimiz gün biri şöyle dedi:
“Biz kurbanı geçtik… Afrika’ya 100 dolar göndermek için taksit yapıyoruz artık!”
İçimden sadece bir gazeteci olarak değil, bir medya yöneticisi olarak da şu geçti:
Sahi biz ne zaman bu hale geldik?
Türkiye’de kurban kesmek artık orta gelirlinin değil, sadece dar gelirlinin duasında kalan bir hayal oldu.
Kimse artık “bu yıl büyükbaş mı, küçükbaş mı?” diye düşünmüyor.
Soru şu: “Bu yıl kurbanı Afrika’ya vekâleten göndersek olur mu?”
Çünkü burada kurbanlık yok. Ya da var da alacak güç yok.
Ve ilginçtir…
Bu yıl Afrika'dan gelen cevap şu:
“Orada da kurban kalmadı.”
Çünkü biz öyle bir ekonomik çöküş yaşadık ki, artık sadece et değil, niyet bile ithal!
Türkiye’de sofraya et girmiyor, kurban kesilemiyor, ama gariban kendi inancını yaşamak için son çareyi yurt dışına bağış yapmakta buluyor. O da bulabilirse…
Ama talep öyle büyüdü ki; Afrika da artık yetmiyor!
Bakın, bir medya patronu olarak her gün onlarca yardım çağrısı dinliyorum.
Dernekler arıyor, vakıflar yazıyor, insanlar sosyal medyada mesaj atıyor:
“Bir kişinin vekâletini daha alabilir misiniz?”
Çünkü onlar için bu artık sadece bir ibadet değil, tutunacak son manevi dal.
Ama ülke gerçeği şu:
Eskiden Afrika’ya yardım götüren ülkeydik.
Şimdi Afrika’nın kurban listesinde biz ilk sıralardayız.
Kurban bağışı değil, vicdan ithalatı yapıyoruz.
Ve asıl sorun, bu tabloyu normalleştirmemiz.
Çünkü ekonomik kriz yalnızca cebimizi değil, inançlarımızı da kemiriyor.
Artık sadece alışveriş değil, bayramlar da enflasyon altında eziliyor.
Bir medya patronu olarak bu satırları yazarken sesim yüksek değil ama yüreğim ağır…
Çünkü gazeteler manşet atsın, ekranlar yayın yapsın diye değil;
bir bayram sabahı evine et girmeyen çocuklar utansın diye hiç değil…
Bu yazı belki bir sarsıntı yaratır diye…
Kurban bulunmayan bir ülkede, en büyük kurban vicdandır.