
Ruh ile Beden Arasındaki Köprü
İnsan yalnızca etten kemikten ibaret değildir. Beden, ruhun yeryüzündeki elbisesidir. Ruh ise bu elbiseye anlam veren, hayat üfleyen, onu yaşatan özü taşır. Beden ve ruh arasında kurulan bu köprü, insanın varlık sebebine ışık tutar.
Her nefes alışımızda, bu iki yönümüz birbirine dokunur. Bedenin bir çırpınışı varsa, altında çoğu zaman ruhun duyulmamış bir sesi vardır. Bu ses bazen içimizde bir sıkışma, bir isteksizlik ya da tarif edilemeyen bir yorgunluk olarak kendini gösterir. Zihin bunu anlamlandıramadığında, ruhun çağrısı bedene yönelir. Ve işte o zaman beden konuşmaya başlar: hastalıkla, ağrıyla, yavaşlamayla…
Ruhun ihtiyacı duyulmadığında beden rahatsız olur. İnsan sürekli dışsal meşguliyetlerle oyalanırken, içsel boşluk büyür. Bazen bir yas tutulmaz, bir hüzün bastırılır ya da bir hakikat görmezden gelinir. Tüm bunlar bedenin ruhla olan iletişimini zayıflatır.
İşte bu yüzden bedenimize iyi bakmak sadece sağlıklı beslenmekle, uyumakla bitmez. Ruhumuzu da beslemeliyiz. Sessizlikle, dua ile, iç gözlemle, sevgiyle… Çünkü beden ne kadar güçlü olursa olsun, ruhla olan bağ koptuğunda yalnızlaşır, yorulur, tükenir.
Dünyevi meseleler çoğu zaman bu bağlantıyı zayıflatabilir. Kaygılar, hız, yüzeysellik, sürekli dışa dönük yaşamak… Bizi özümüzden uzaklaştırır. Oysa insan, kendine döndükçe iyileşir. Ruhunu duymaya başladığında beden de huzur bulur.
Bir beden ancak ruhuyla uyum içindeyken gerçek sağlığa kavuşabilir. Ruhun sesi duyuldukça, beden de derin bir nefes alır. Ve hayat, içeriden dışarıya doğru yeniden şekillenir.
Unutma: Ruh susarsa, beden konuşur. Ama ruh duyulursa, beden şifa bulur.