Miraçtaki Gül Kokusu Misali Develi Sivasi Hatun Camii

Yıl 1280; Bir güzel hatun ki dillere destan, bir yiğit genç ki cesur yürekli, bir düğün ki 22 beylik komutanının teşrif ettiği 40 gün 40 gece kutlanan, her beylikten gelen takıların, develerin, sığırların haddi hesabı olmayan...

Yaşanan yer Kayser ili Develi ilçesi, yaşanan yer sonsuz evren içinde sadece bir nokta, gelip geçici bir Dünya…

Dönem 3. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi. Nasrullah ile Sivasi Hatun’un (Siva Sitti) düğünleri üzerinden sadece 6 ay geçmişti. Develi Karahisar (Yeşilhisar) kalesi ermenilerin elindeydi. Cihat uğruna çıkılan bu yolda çocuk, eş, ana, baba demeden, sevdikleri Allah’a emanet edilip gidilirdi. Uğurlar olsun dediler, gitti. Dönmedi.

Geriye şehit eşinden kalan sadece takılar, hediyeler ve eşyalardı. Hepsini hiç düşünmeden sattı Sivasi Hatun. Çünkü çok iyi biliyordu ki, ölümlü dünyadan göçüp giderken, bu dünyada yapılan hayırda, taşlar; zikirlere, namazlara, Ayet-i kerimelere tanıklık yapsın diye, O’nun müjdesine nail olmak kadar önemli olan, fani hiçbir şeyin ehemmiyeti yoktu. Tanıklık etsin diye, giren çıkan, gelip geçen tüm insanoğlu görsün, bir nebze ders alsınlar diye zayıf, çaresiz ve muhtaç olduğumuzu hatırlatan kitabenin hemen altındayım.

“Yüce Allah’ın rahmetine muhtaç bu zayıf kul,

Nasrullah ve bu zayıf cariye ki,

Allah’ın rahmeti ve rızasına muhtaç Said kızı Sivasi Hatun.

Bu hayırda bağışlayıcı Allah yardımcıları olsun”

700 ü aşkın yıldır idrak edilmeyi bekleyen 4 satırlık yazı, hayatın ta kendisi…

Taç kapının önündeyim. Nişin hemen üstünde sekiz cennet kapısının temsili madalyonun altından girerken camiye, bir güzel gül kokan Sivasi Hatun Cami’nin zikir çekilen tesbih seslerinin yankılarını duyuyordum taş duvarlarında. Daha iki adım atmışken içeriye doğru, hemen sağ tarafta yere yakınca bulunan çeşmeden gül şerbeti akmasını büyük bir özlemle istedim.

Çeşmeyi çepeçevre saran Selçuklu sülüslü kitabeyi okurken durakladım. Çoğu zaman, koca koca yapılan kervansaraylar, külliyeler, camiler, medreselerden tek bir iz dahi kalmazken, küçücük bir çeşmenin hem de kitabesiyle beraber ayakta kalması ve hala ramazan ayında buradan gül şerbeti dağıtılıp bu hayırdan nasiplenenlerin bir fatiha okuması da çok ayrıydı. İşte, dedim;

‘HAYRIN KISMETİ’de ayrı!’

“Sahibül hayrat, Osman sene 117” (Hayrat sahibi Osman)

Başımı kaldırdım, baktım kıbleye doğru, karşımda bir mihrap uzanıyordu ki, gözlerime inanamadım. Bir gelin misali, ince, zarif, güzel ve bir o kadar özel. Geçtim karşısına. O konuştu ben dinledim;

“Beni çepeçevre sardı Ali İmran Suresi. En yukarıya, tam ortaya gözüm gibi bakayım diye koydu ‘bil gıst’ (adaletli) kelimesini.

Sonra kalbime koydular Hac suresi ‘ni,

Sağ kolumun üstüne yazıldı Enbiya suresi, (Ey Muhammed! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik)

Sol kolumun üstüne yazıldı Kalem suresi, ( Ve sen, büyük bir ahlak üzeresin)

Sağ omzuma işlediler gece avlanan 3 kartal başını, bana unutturmadı Hadis-i Şerif’i;

(Geceyi üçe bölünüz. Bir bölümünü namaz, bir bölümünü zikir ve bir bölümünü uykuyla geçiriniz)

Sol omzuma işlediler sabrı temsil eden kaplumbağa başını, bana hatırlattı başka bir Hadis-i Şerif’i; ‘Sabera zafere’ (sabreden zafere ulaşır)

Mevlana Celalettin Rumi’nin teşrif ettiği bu cami, O’nun ilmiyle de taçlansın diye göğsüme işlediler sarık ve kaftanını,

700 yılı aşkın zikir çektim alemlerin rahmeti Muhammed(sav) dostlarıyla, O’nun ahlakıyla ahlaklanalım diye…

Sabah namazından kuşluk vaktine kadar eşlik etti bana dervişler, andız ağacından yapılan tesbih şakırtılarıyla beraber okunan Salat-ı Tefriciyelerle. Ayeti kerimeler, Hadis-i Şerif’ler unutulmasın, unutturulmasın diye gül ağacından yapılan minberin kokusu yüzyıllarca taşlara sindi.

Şahit oldu hepsi, şahit oldu…

İnsanoğlu çok kıymetlendirdi bu dünyayı; önce göğsümde duran taşları söküp götürdüler sonra gül kokulu minberi onlarca parçaya böldüler. Yılda 40 hafız verilen bu camiye gelmez oldu öğrenciler, sabaha kadar çekilen tesbih şakırtıları sustu. Kuş evlerine bile kuşlar konmaz oldu”

Sustu bir daha konuşmamak üzere. Tekrar seslendim mihraba doğru. Duyan olmadı. Gözüm tekrar takıldı en üst ortadaki ‘bil gıst’ (adaletli) kelimesine.

Sonra arkadan biri seslendi bana;

“Burası Dünya! Ne çok kıymetlendirdik oysa bir tarla idi ekip biçip gidecektik”

Not: Mihrapta olan Ayet-i Kerimeler; Hac Suresi (77), Enbiya Suresi (107),Ali İmran Suresi (18. ve 19. Ayetinin bir bölümü), Kalem Suresi (4)

Gezim sırasında bize yardımcı olan Kayseri-Develi ilçesi Kültür ve Sosyal İşler müdürü Ali Orhan bey’e, Halkla ilişkiler memuru Bahadır Toker bey’e ve engin bilgilerinden faydalandığım Yukarı Develi Sivasi Hatun Cami (Siva Sitti) İmam Hatibi Oktay İşçi hocama teşekkürü bir borç bilirim.

Tugçe Merve Elmacı

Google+ WhatsApp