Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Zeytin Dalı Harekâtı Kararlılıkla Sürdürülecektir”

Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Zeytin Dalı Harekâtı’nda etkisiz hâle getirilen terörist sayısını 1780’e ulaştığını belirterek, “Zeytin Dalı Harekâtı, sahadaki gelişmeler çerçevesinde Afrin ve civarındaki bütün terör unsurları etkisi hâle getirilen kadar kararlılıkla sürdürülecektir” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:

“İyi günler diliyorum arkadaşlar, basın toplantımıza hoş geldiniz. Gündemimizdeki bazı konuları sizinle paylaşıp daha sonra sizin sorularınızı almak istiyorum.

Öncelikle 18 Şubat’ta İsfahan yakınlarında İran uçağı ve bu kazada hayatını kaybeden 66 İranlı kardeşimize Allah’tan rahmet, İran halkına ve devletine başsağlığı dileklerimizi iletmek istiyorum. Önceki gün de Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Ruhani ile yaptığı telefon görüşmesinde taziyelerini iletmişlerdi.

İkinci olarak; bildiğiniz gibi özellikle dün Sayın Cumhurbaşkanımızın gündeme getirdiği cinsel istismar konusu ile ilgili yeni bir süreç başlatılıyor. Mevcut kanunlar çerçevesinde, ne tür düzenlemeler yapılacak; hangilerine kanuni düzenleme, hangilerinde mevzuat düzenlemesi yapılacağına dair çalışmaları yürütmek üzere altı bakandan oluşan bir komisyon yarın çalışmalarına başlıyor. Bu sadece ülkemizin değil dünyanın da gündeminde olan çok büyük bir yaradır. Bu insanlık dışı tutumu hareketi ortadan kaldırmak için devlet ve millet olarak bütün imkânlarımızı seferber etme konusunda tam bir kararlılık içerisindeyiz. Bu vesile ile ailelerin de acısını tüm kalbimizle paylaştığımızı ifade etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi bu bir caniliktir, bir cinayet türüdür ve bunun önlenmesi içinde kimyasal hadım ya da kastrasyon denen uygulamalar dâhil tüm opsiyonlar değerlendirilecek ve bununla ilgili gerekli tedbirler en kısa zamanda alınacaktır. Tabii mevzuatla ilgili yapılacak düzenlemelerin yanı sıra bu konuda bir toplumsal farkındalığın oluşması suça giden yolda atılacak adımların suçun önlenmesi açısından önem arz ettiğini de bir kez daha ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla gerek kamu kurumları, gerek STK’larımız, gerek aileler, gerek ilgili bütün paydaşların bu konuda tam bir teyakkuz hâli içerisinde konuyu takip etmeleri hepimiz açısından büyük önem arz ediyor.

Bir diğer konu da ekonomiyle ilgili birkaç hususu sizinle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz, 2017 senesinde yakaladığımız büyüme trendi 2018’de de devam ediyor. Türkiye 7,1 büyüme trendiyle 2017’de en fazla büyüyen bir ya da ikinci sırada gelen ülke oldu. Bu trendin aynen 2018’de de devam etmesi öngörülüyor. Özellikle turizm alanında, bildiğiniz gibi, erken rezervasyonlar 2018’de turizm sektörünün yine geçen yıl yakaladığı ivmeyi devam ettireceği yönünde kuvvetli işaretler veriyor. Çevremizde yaşanan hadiseleri özellikle de Zeytin Dalı Harekâtı’nı dikkate aldığımız zaman, bu Türk ekonomisinin bünyesinin ne kadar güçlü olduğunu da gösteriyor. Tabii biz bununla yetinmiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu 2023 hedefleri çerçevesinde özellikle iş gücü ortamının iyileştirilmesi ve rekabet gücümüzün arttırılmasıyla ilgili de bildiğiniz gibi bir dizi reform paketi hayata geçiriliyor. Ayrıca son bir yıllık dönemde yaklaşık 1,5 milyon istihdam yaratmak suretiyle Türkiye’de son yıllarda istihdam alanında çok önemli bir başarıya da imza atmış bulunuyor hükûmetimiz. Bu trendi tabii ki devam ettireceğiz.

 

Yalnız zaman zaman Afrin Harekâtı’yla ilgili olabilir, başka konularla ilgili olabilir, eksik, yanlış veya kasıtlı haberlerin piyasalara farklı şekillerde yansıdığını görüyoruz. Tabii ki piyasaların bunları algılama şekli, hemen kısa sürede bunları absorbe etme biçimi bazen olumsuz etkiler de yapabiliyor. O yüzden bizim buradan çağrımız her zaman olduğu gibi, bu tür konularla ilgili açıklamalarla resmî makamlardan ve nihai açıklamaları esas almak suretiyle takip etmeleridir. Yani basında çıkan birtakım operasyon haberleri, birtakım algı haberleri, birtakım spekülasyonlardan ziyade, resmî makamların yaptığı açıklamaları esas almak suretiyle, bunların ekonomiye, volatiliteye nasıl yansıyacağının değerlendirilmesi daha isabetli olacaktır.

Bir diğer konu, tabii hepimizin de yakından takip ettiği Zeytin Dalı Harekâtı. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bu sabah yaptığı açıklamayla da bildiğiniz gibi etkisiz hâle getirilen terörist sayısı 1780’e ulaşmış durumda. Sahadaki gelişmeler çerçevesinde bu Zeytin Dalı Harekâtı, Afrin ve civarındaki bütün terör unsurları etkisiz hâle getirilene kadar kararlılıkla sürdürülecektir. Zaten dün de biliyorsunuz bir dizi trafik yaşandı; işte Esad rejimiyle PYD, YPG güçleri arasında bir anlaşma imzalandı mı, oraya işte birtakım güçler girdi mi diye birtakım haberler çıktı. Biz başından beri bu haberlerin teyide muhtaç olduğu ve ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini ifade etmiş idik.

Bugün itibarıyla da sahada dün yaşanan hadisenin şöyle bir çerçevede cereyan ettiğini ifade edebiliriz: Halep civarından gelip Afrin’in güney uçlarına, oradan da şehre girmeye çalışan bir grubun, 20-30 veya 40-50 araçlık bir konvoyun bir girme teşebbüsünün olduğunu gördük. Fakat bu topçu atışlarımızla hemen püskürtüldü ve bu milis güçler Halep’e doğru tekrar çekildiler. Dolayısıyla burada iddia edildiği gibi bir anlaşma söz konusu değil. Böyle bir anlaşma olsa bile ya da başka arayışlar olsa bile, sahada birtakım kirli, karanlık pazarlıklar olsa bile, Türkiye Cumhuriyeti olarak biz Zeytin Dalı Harekâtı’yla ilgili planlarımızı aynı kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz.

Nitekim dün Sayın Cumhurbaşkanımızın da açık bir şekilde ifade ettiği gibi, rejim veya başka bir unsurun bu yönde atacağı adımların mutlaka ciddi sonuçları olacaktır. Çünkü biz Zeytin Dalı Harekâtı’nı uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkımız çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Burada terör örgütüne, PYD, YPG ve iltisaklı diğer gruplara yönelik herhangi bir himaye hareketi, o aktörleri doğrudan bu terör örgütüyle aynı safa yerleştirir.

Nitekim Afrin Harekâtı’nın meşruiyeti ve haklılığı konusunda her gün ortaya çıkan yeni veriler bizim baştan beri verdiğimiz kararın doğruluğunu teyit etmektedir. Özellikle harekât öncesinde gelen istihbarat çerçevesinde ve harekâtın beşinci haftasına girdiğimiz şu günlerde ele geçirilen bilgilerde aslında bölgenin yeni bir Kandil yapılmak istendiğini açıkça ortaya koyuyor. Yani ele geçirilen tüneller, mevziler, yığınaklar, karargâhlar buranın Suriye’nin Afrin bölgesinde bir Kandil hâline getirilmesi çabasını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla harekâtın meşruiyeti açısından da bu yönde yeni verilerin elimize geçtiğini ifade edebilirim.

Ayrıca, bildiğiniz gibi Türkiye’nin Afrin’deki operasyonu aslında sahada nihai olarak görüşülecek olan siyasi geçiş sürecini ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması hedefini de destekler mahiyettedir. Dolayısıyla zaman zaman bazı, özellikle Batılı müttefiklerimizden gelen, işte bu bir dikkat sapmasıdır, DEAŞ’la mücadeleden başka bir alana kaymadır şeklindeki iddiaları biz kabul etmiyoruz. Tam tersine bu Suriye topraklarının bütün terör unsurlarından temizlenmesiyle ilgili sürecin en önemli unsurlarından bir tanesini oluşturmaktadır.

Gene Suriye bağlamında şu hususun da altını çizmek istiyorum: İdlib bölgesinde, bildiğiniz gibi çatışmasızlık bölgesinde askerî gözlem noktalarının tesis edilmesi süreci devam ediyor. En son olarak altıncı gözlem bölgesiyle ilgili de çalışmalar tamamlandı. Sahadaki gelişmeler, dinamikler çerçevesinde de bunu bildiğiniz gibi 12’ye çıkartacağız. Bu konuda zaman zaman sahada birtakım zorluklarla karşılaşmakla beraber Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Astana’da alınan karar çerçevesinde bu süreci hayata geçirmektedir.

Bir diğer tabii önemli konu da, gene çatışmasızlık bölgesinde yaşanan ihlaller konusu. Özellikle Doğu Guta’da son iki günde bildiğiniz gibi 160’dan fazla sivilin maalesef ölümüyle neticelenen saldırılar gerçekleşti. Biz buradan bir defa bu saldırıları en şiddetli bir şekilde kınıyoruz ve Suriye rejimine de bu saldırıları derhâl durdurması çağrısında bulunuyoruz. Bu bir insanlık suçudur. Yani şu terör örgütü burada var veya şu gerekçeyle, bu gerekçeyle Doğu Guta’daki masum sivillerin öldürülmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu yönde bizim diplomatik girişimlerimiz de yoğun bir şekilde devam ediyor. Özellikle Astana sürecinin garantör ülkeleri olarak Rusya ve İran’la en başta Sayın Cumhurbaşkanımızın telefon trafiği, ayrıca ilgili arkadaşlarımızın, Dışişleri Bakanımızın, bizlerin, istihbarat birimlerimizin yoğun görüşmeleri devam ediyor. Özellikle Doğu Guta’daki insani dramın artık sona erdirilmesi ve çatışmasızlık ilkeleri çerçevesinde buraya yeni saldırıların yapılmaması yönündeki gayretlerimiz de önümüzdeki günlerde devam edecek.

Biliyorum sizin de sorularınız arasında bulunuyor, o yüzden ben direkt gireyim burada. Özellikle Amerikalılarla yapılan üst düzey temaslar neticesinde Türk-Amerikan ilişkilerinin nerede olduğuna dair kısa birkaç hususu da sizinle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi geçen hafta, yani 10 Şubat’ta başlayan Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster’ın Türkiye’yi ziyaretiyle bizim görüşmelerimizle başlayan, daha sonra Millî Savunma Bakanımızın Mattis’le yaptığı görüşme, daha sonra Tillerson’ın Cumhurbaşkanımız tarafından kabulü ve Sayın Dışişleri Bakanımızla yaptığı görüşme ve geçen Cuma yaptıkları basın açıklaması çerçevesinde bir süreç yaşadık. Biz bu konuda ihtiyatlı olmakla beraber iyimser bir bakış açısına sahibiz. Yani bu görüşmeler neticesinde, bu bir haftalık diplomasi trafiği çerçevesinde üzerinde mutabık kaldığımız çerçevenin Türk-Amerikan ilişkilerini daha ileri noktaya taşıyacak ve mevcut gerilimi aşacak nitelikte olduğunu teslim ediyoruz. Fakat baştan beri hep söylediğimiz, bunların somut olarak sahada atılacak adımlarla desteklenmesi ve neticelerinin sahada görülmesidir. Dolayısıyla gerek Amerika Birleşik Devletleri’nin YPG ve PYD’ye verdiği desteğin artık sonlandırılması, gerek bu unsurların Münbiç’ten çıkartılıp Fırat’ın doğusuna götürülmesi konusunda beklentilerimiz çok açık ve nettir. Burada Türkiye’nin güvenlik kaygıları ve Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde artık PYD, YPG’yle yapılan iş birliğinin sona erdirilmesi gerekmektedir.

Aynı şekilde yoğunluklu olarak nüfusu Arap olan şehirlerden, kasabalardan YPG’nin, PYD’nin çekilmesidir. Çünkü orada zecri tedbirlerle tamamen fiili durumlar yaratmak suretiyle alan hâkimiyeti sağlamaya çalışan bir terör örgütünden bahsediyoruz. Dolayısıyla YPG’yle ilgili, PYD’yle ilgili, Münbiç’le ilgili Suriye sahasındaki beklentilerimiz bellidir.

İkinci olarak da, Türk-Amerikan ilişkilerinde ikinci temel ihtilaf konusu olan FETÖ meselesinde de biz gene Amerikan yönetiminden somut adımlar bekliyoruz. Bugüne kadar ne Obama döneminde, ne Trump döneminde maalesef FETÖ’yle mücadele noktasında arzu ettiğimiz düzeyde somut, netice verici bir politika, bir uygulama henüz görmedik. Bizim beklentimiz de gene hukuk kuralları çerçevesinde gerekli somut adımların atılmasıdır. Biz bugüne kadar suçluların iadesi anlaşması çerçevesinde olsun, diğer konularda olsun hukukun dışında hiçbir talepte bulunmadık. Zaman zaman bu tür spekülasyonların yapıldığını biliyoruz. Bizim bütün talebimiz, hakkında tutuklama bulunan, hakkında davalar bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, ama şu anda Amerika’da bulunan, hem de kaçak statüsünde aslında bulunan bu kişilerin Türkiye Cumhuriyeti’ne iade edilmeleri ve yargının önüne çıkmalarıdır. Bu tamamen hukuk çerçevesinde talep ettiğimiz bir husustur. Bizim beklentimiz, Trump yönetiminin de bu terör örgütüyle ilgili olarak somut, Türkiye’nin gene güvenlik kaygılarını giderecek şekilde adımlar atmasıdır. Önümüzdeki günlerde tabii bu süreci takip edeceğiz.

Tabii bir diğer önemli konu da, özellikle Irak’taki mevcudiyetiyle PKK terör örgütüne karşı mücadelede Amerika Birleşik Devletleri’nin sağlayacağı istihbarat desteği ki bunu kendileri teklif etmişlerdi, bu konuda da somut adımlar atılmasını bekliyoruz. Bunlar gerçekleştiği takdirde şüphesiz hem iki ülke arasındaki ilişkiler hızlı bir şekilde normalleşme sürecine girecek, hem de Türkiye’nin güvenlik kaygıları giderilmek suretiyle bölgenin de istikrara kavuşması yönünde önemli bir adım atılmış olacaktır.

Sadece şeyi de söyleyeyim, önümüzdeki hafta bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanımızın bir Afrika seyahati olacak. Bu 2005 yılından beri başlattığımız Afrika açılımı çerçevesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın gerçekleştireceği bir diğer önemli seyahat olacak. Afrika’ya verdiğimiz önemi göstermesi açısından da bunun altını bir kez daha çizmek istiyorum. Şu anda Cumhurbaşkanımız henüz bu ziyarete çıkmadan önce de Afrika’yı en çok ziyaret eden dünyadaki birinci lider. Bu dört ülkeye yapacağımız ziyaretle biz Afrika’ya verdiğimiz önemi bir kez daha ifade edeceğiz. İkili ilişkiler, bölgesel konular, bütün bunlar gene etraflı bir şekilde ele alınacak. Çünkü hakikaten önümüzdeki yüzyılın parlayan yıldızı Afrika olacak. Hem bizim tarihî bağlarımız itibariyle, hem de Afrika’nın sahip olduğu potansiyel açısından Afrika’yla ilişkilerimizi bundan sonra da güçlendirmeye devam edeceğiz.

Ben bunlara iktifa edeyim, sizin sorularınıza geçeyim.”

Soru: “Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bir açıklaması oldu, Türkiye’nin güvenlik çıkarlarının Şam yönetimiyle doğrudan diyalog yoluyla korunabileceğini söyledi. Sizin bu açıklamaya yorumunuz ne olur?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi biliyorsunuz şu anda bizim Şam rejimiyle doğrudan bir resmî temasımız söz konusu değil. Ancak Astana süreci çerçevesinde üç garantör ülke olarak, Türkiye, Rusya Federasyonu ve İran olarak, bildiğiniz gibi bizim Suriye sahasında yaşanan gelişmeleri koordine etmek, eşgüdüm sağlamak, çatışmasızlık bölgelerini oluşturmak, ateşkesi hayata geçirmek ve diğer siyasi süreçle ilgili konuları takip etmek için kurduğumuz bir mekanizma var. Zaman zaman bu verdiğimiz mesajlar dolaylı olarak Rusya ve İran üzerinden zaten Şam rejimine de iletilmekteydi. Onlar da zaten Astana sürecinin muhalefet kanadında bulunmaktaydılar. Cenevre sürecinde de en son Soçi Toplantısı’nda da muhalefetle rejim temsilcileri de orada zaten bir arada bulundular. Dolayısıyla, dolaylı bir trafiğin olduğunu biliyoruz öteden beri. Ama bizim doğrudan bir resmî temasımız söz konusu değil. Fakat olağanüstü şartlar gerektirdiğinde belli sorunları çözmek için ilgili birimlerimiz, yani kastettiğim istihbarat birimimiz doğrudan ya da dolaylı belli temaslar kurabilir. Bu zaten istihbarat birimimizin temel görev tanımları arasındadır. Bu dediğim gibi özellikle sahada yaşanan bazı gelişmeleri çözmek, birtakım yanlış anlamaları ya da hareketleri önlemek amacıyla yapılabilecek birtakım girişimlerdir. Ama dediğim gibi, bizim doğrudan bir Ankara-Şam arasında kastedildiği manada üst düzey veya orta düzey siyasi veya diğer alanlarda bir temas trafiğimiz söz konusu değil.”

Soru: “Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları bir araya geldi ve Türkiye’ye vize serbestliği konusunda bazı şartlar sundu. Özellikle Terörle Mücadele Yasası’nın yumuşatılması, Afrin Operasyonu’nun durdurulması yönünde bazı şartlar öne sürdüler. Bu konuda Avrupa Birliği Dışişleri Bakanlarının bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi önce bir düzeltme yapayım, o Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda bir ortak açıklama değil, birkaç bakanın bireysel açıklamaları oldu, onları biz takip ettik. Bildiğiniz gibi biz, evvelki haftaydı zannediyorum, AB Komisyon Başkan Yardımcısı Timmermans’a bu konuyla ilgili mektubumuzu, kâğıdımızı gönderdik ve şu anda bunun değerlendirme süreci devam ediyor. Bizim beklentimiz, bu 72 kriterin bizim tarafımızdan tamamlandığının AB Komisyonu tarafından da tasdik edilmesi. Bu Terörle Mücadele Yasası’yla ilgili düzenlemeler daha önce de gündeme gelmiş ve hatta maalesef bu iş o konudan dolayı tıkanma noktasına gitmişti. Ama maddelerden ziyade, dönemin AP Başkanının ve diğer birtakım AB yetkililerinin konuyu politize hâle getirmeleri, daha doğrusu popüler siyasi bir mevzu hâline getirmeleri neticesinde o iş tıkandı. Yani vize serbestisi dediğimiz, yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Schengen vize sistemi içerisinde serbest dolaşımını sağlayacak olan bu düzenleme aslında yıllar önce yapılmış olması gereken, Türkiye’nin müktesep hakkı olan bir konudur. Ama çeşitli gerekçelerle, bahanelerle bu konu hep ertelendi, hep ötelendi. En son da işte 72 kriterin 68’i, 69’u karşılandı, ama işte 3’ü, 4’ü karşılanmadı gibi gerekçelerle son 2 yılda da maalesef bu iş yine sürüncemede bırakıldı. Hatırlayalım, bu 18 Mart 2015 tarihinde Türkiye’yle Avrupa Birliği arasında imzalanan göç anlaşması ya da mülteci anlaşması çerçevesinde zaten karara bağlanmış bir konuydu. Şimdi bizim beklentimiz, bu çalışmaları tekrar yaptık. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın talimatları ve tensipleriyle bu kâğıt da oluşturuldu. İlgili bakanlıklarımız, Dışişleri, AB Bakanlığı, İçişleri, Adalet ve ilgili diğer birimlerimiz bu çalışmayı, yani bu kâğıdı tekemmül ettirmek suretiyle de Avrupa Birliği’ne ilettik. Şimdi komisyonda bunun değerlendirilmesi yapılıyor. Bizim için aslolan, komisyonun bu konuda yapacağı değerlendirme ve açıklamadır. Yani bireysel olarak şu ülkenin bakanın, vesairesinin yaptığı açıklamadan ziyade komisyonun yapacağı açıklamadır. Şu anda o değerlendirme devam ediyor. Bizim beklentimiz, özellikle Avrupa’yla, Almanya gibi ülkelerle, Fransa gibi ülkelerle, İtalya ve diğer ülkelerle gayet iyi bir ilişki seyrine girmeye başladığımız şu günlerde komisyonun da bu iklime uygun yapıcı bir tutum sergileyerek artık bunu bir sorun olmaktan çıkartması.

Afrin meselesine gelince, o konuda bizim kimseye bir izahat borcumuz yok. Baştan itibaren biz bunun gerekçelerini açık ve net bir şekilde ortaya koyduk. Operasyonunun gerekçelerini, mahiyetini şeffaf bir şekilde bütün paydaşlarımızla da paylaştık. Dolayısıyla ikide bir önümüze ‘Afrin Operasyonu durmalı, şöyle olmalı-böyle olmalı’ gibi açıklama getirenlere cevabımız budur. Kimseye bir izahat borcumuz yok, Türkiye Cumhuriyeti kendi ulusal çıkarları için gereğini yapmaktadır.”

Soru: “AK Parti ve MHP bir ittifak süreci yürütüyor bugün açıklamalar yapılacak. Ancak dün Sayın Cumhurbaşkanı Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’yle görüştü. Bu görüşmenin detayları nelerdir, bunu öğrenmek isterim? Saadet Partisi’yle Büyük Birlik Partisinin bu ittifaka dâhil olup olmayacağını merak ediyorum.”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımızın güzel isimlendirmesiyle ‘Cumhurun İttifakı’ ya da ‘Cumhur İttifakı’ olarak yeni bir süreç başladı, Türk siyasi hayatında da aslında önemli bir yeni sayfa açılmış oldu. Daha önce de seçimlerde ittifaklar olmuştur, ama bu artık bugünün, 2017’nin, 2018’in, 19’un şartlarında yeni bir siyasi ortama işaret etmektedir. Şu anda AK Parti’yle Milliyetçi Hareket Partisi arasında bu ittifak üzerinde mutabık kalındı. Bildiğiniz gibi bununla ilgili de arkadaşlarımız bugün saat 15.00’te yanılmıyorsam Meclis’e gerekli kanuni düzenlemeyi verecekler. 16.00 gibi de zannediyorum bir basın açıklaması yapacaklar. Detayları oradan takip etmekte fayda var. Yani ben Genel Merkezin bu konuda ve ilgili arkadaşlarımızın açıklama yapmasının daha isabetli olacağını düşünüyorum. Ama bu konuda katılmak isteyen başka aktörler olursa cumhurun ittifakı adı üstünde herkese açık, bütün cumhuru kapsaması arzu edilir.”

Soru: “Açıklamanızda da yer verdiniz ama özellikle Şii milislerin Afrin’e giriş süreciyle ilgili olarak öncelikle böyle bir girişimin devamı konusunda bir yaklaşım olduğunu düşünüyor musunuz? İkincisi de az önce sözünü ettiğiniz yine bununla ilintili istihbarat birimleri zaman zaman gerekirse temas kurar dediniz. Bu konuda böyle bir temas gerçekleşti mi Suriye rejimiyle?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi ben daha önce de birkaç gündür söylüyoruz, bu haberlerin bir kısmı biraz propaganda amaçlı yapılıyor. Aslında dünkü görüntüler de, yani bir 20-30 veya 40 araçlık bir konvoyun işte görüntüler eşliğinde girmesi, bir yere doğru gitmesi vesaire de biraz şov, biraz da propaganda amaçlı yapıldığı anlaşılıyor. Her neyse o sayısı, çapı, hareket alanı ya da hedefi neyse, biz elbette bunları dikkate alırız. Bu askerî planlamalar çerçevesinde mutlaka hesaba katılır. Ama bizim Afrin Operasyonu’yla ilgili kararlılığımız üzerinde en ufak bir etkisi dahi söz konusu değildir. Bunu da açık ve net bir şekilde ifade edelim. Böyle bir girişimde bulunan kim olursa olsun bunun ciddi sonuçları olur. Nitekim dün de biz bunu gördük. Topçu ateşiyle bunlar püskürtüldü ve Halep’ten geldikleri yere tekrar geri döndüler. Bugün, yarın böyle bir teşebbüste tekrar bulunabilirler mi? Mümkündür, ama bununla ilgili dediğim gibi tedbirler alınmıştır. Orada PYD, YPG terör örgütüne destek mahiyetinde atılacak her adım doğrudan bunların terör örgütleriyle aynı safta yer alması ve bizim için de meşru hedef hâline gelmesi demektir. Dolayısıyla bizim bu konudaki çalışmalarımız da yoğun bir şekilde devam ediyor. Bahsettiğiniz istihbarat örgütleri arasında bu tür görüşmelerin yapılmasının zaten bir amacı da bu tür dediğim gibi olağanüstü şartlarda ortaya çıkan bu tür acil sorunları çözmeye matuftur. O yönde de trafik yürütülür, ihtiyaca binaen bu görüşleler yapılabilir.”

Soru: “Sayın Cumhurbaşkanımız dün zinanın yeniden suç olması gerektiğini açıkladı, burada bir yanlış yapmışız dedi. Bu noktada nasıl bir yasal düzenleme gerçekleştirecek? İkinci sorum da Millî Eğitim Bakanlığı 20 bin sözleşmeli öğretmen alımını açıkladı, sanıyorum kamuoyunda daha fazla bir ihtiyaç var, bunun için ikinci bir alım gerçekleşecek mi?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Birinci konuyla ilgili Cumhurbaşkanımız dün Adalet Bakanımızla da görüştü, bununla ilgili bir çalışma yapılması talimatını verdi. Şu anda arkadaşlarımız bunu çalışıyorlar. Adalet Bakanlığımızın çalışması tekemmül ettirildikten sonra arz edilir, sizinle de detaylarını paylaşırız.

İkinci sorunuzla ilgili, 20 bin öğretmen alımıyla ilgili bildiğiniz gibi takvim açıklandı, bu 2018 yılı içerisinde gerçekleşecek. İlave bir alım olur mu, olmaz mı konusuyla ilgili şu anda net, kesin bir şey yok. Bununla ilgili zaten bir gelişme olursa Millî Eğitim Bakanlığımız gerekli açıklamayı yapar. Yapacaktır yani, öyle söyleyeyim. İhtiyaçlar çerçevesinde o planlama yapılacaktır.”

Soru: “Biraz bahsettiniz ama net şöyle sormak isterim: Türkiye’yle Esed arasında yakın ya da uzak bir zamanda siyasi bir görüşme söz konusu mu, yani bu olabilir mi? İkinci sorum, ana muhalefet Tillerson’la Çavuşoğlu’nun imza attığı ortak mutabakat metnini eleştiriyor. Yani hem Sayın Cumhurbaşkanının, hem AKP’den, hem hükûmetten Amerika’ya yönelik eleştirilerin gölgesinde atılan bu imzaları eleştiriyor. Ayrıca, Tillerson’la Sayın Cumhurbaşkanının görüşmesi sırasında bir tercüman olmamasını eleştiriyor. ‘Halkbank görüşülmüş olabilir diyor, Zarrab konusu görüşülmüş olabilir’ diyor. Yani bunların kamuoyuna yansımamasını ve not tutulmamasını, bir tercüman olmamasını eleştiriyor. Bu eleştirilere yorumunuz, yanıtınız ne olur?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi siyasi bir temasın olmadığını söyledim, ihtiyaca binaen bunlar ilgili birimler, özellikle de istihbarat örgütleri üzerinden yapılır. Bu, bu kadar. Yani bunun önü sonu açık net bir cümle zannediyorum.

Şimdi Amerika’yla yapılan mutabakat, kurulan üç mekanizma konusuna gelince.

Şimdi bizim muhalefetin şöyle bir tavrı var: Ne yapsanız tersini iddia etmeyi muhalefet zanneden bir tutum içerisindeler. Yani Amerika’yla ilişkiler gerildiğinde neden geriyorsunuz, Amerika’yla ilişkileri ulusal çıkarlarınız çerçevesinde, bakın ulusal çıkarlarımız ve önceliklerimiz çerçevesinde bir tekrar rayına oturtmayı hedeflediğimizde, bu yönde adım attığımızda da, işte bu doğru bir mutabakat değildir. Şimdi açıklanabileceği kadarını Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Dışişleri Bakanımız açık ve net ortaya koydular. Beklentilerimizi demin ben de ifade ettim. Yani PYD konusunda, FETÖ konusunda, terörle mücadele konusunda ne tür adımlar atılması gerektiğini ifade ettim. Üzerinde mutabık kalınan çerçeve, bizim ulusal çıkarlarımız ve önceliklerimiz çerçevesinde adım atabileceğimiz, yürüyebileceğimiz bir zemin oluşturmaktadır. Ama ne diyoruz hep? Sahadaki somut adımları görmek istiyoruz. Çünkü daha önce de bize defalarca sözler verildi ve bu sözlerin tutulmadığını son iki, iki buçuk yıl içerisinde biz defalarca gördük. Dolayısıyla biz somut adımları görmek suretiyle teyakkuz hâlinde, ihtiyat hâlinde bu adımları takip edeceğiz ve bunun ülkemizin çıkarları açısından ne kadar önemli olduğunu da sahada test etmek suretiyle, umarım muhalefet de görecektir.

Ama özellikle son konu, yani bu görüşmede bir mütercimin bulunmaması, not alınmaması konusu da hakikaten artık gülünç bir yorum. Yani Sayın Kılıçdaroğlu devlet devre dışı bırakılmıştır gibi bir ifade kullandı. Yani devlet kimdir, not tutucu mudur? Devletin başındaki kişi Başkomutan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla bu kabulü yapmaktadır. Devletin Dışişleri Bakanı o görüşmede görüşmeye verilen öneme binaen tercüme yapmaktadır ve nasıl devlet devre dışı bırakılmıştır? Yani bir mütercim midir devlet burada? Bunu anlamakta ben açıkçası zorlanıyorum. Bazen bu tür görüşmelerde tercüman alınmaz, bu görüşmeye verilen önemin ifadesidir. Bazen tercüman alınır, bazen tercümeyi bakan arkadaşımız yapar, ben yaparım, başka bir arkadaşımız yapar. Bütün bu yorumlar az çok bu süreç içerisinde bunları görmüş birisi olarak da söylüyorum; maalesef devlet tecrübesinden bihaber olan kişilerin yaptığı yorumlar olarak görünüyor. Sayın Dışişleri Bakanımız orada Dışişleri Bakanı sıfatıyla bulunuyor. Dolayısıyla konuşulan bütün konular aynen not ettirilmiştir kendisi görüşmeden çıktıktan sonra. İlla her görüşmede o anda bir not tutucu olmak zorunda değildir. Bunlar başka ülkelerde de bizim sıkça karşılaştığımız uygulamalardır. Gideriz Avrupa ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Rusya’da, başka ülkelerde ‘tam baş başa’ diye, ‘tam baş başa görüşme’ diye bir uygulama vardır. Burada sadece devlet başkanları bulunur, başka kimse bulunmaz. Bazen tercüme için bizim arkadaşlarımızdan birisi olabilir, bakan birisi olabilir, başka birisi olabilir, mütercim olabilir. Yani bu oranın şartlarına göre karar verilen bir konudur. Ama mütercim yok, not tutucu yok, dolayısıyla devlet devre dışı bırakılmıştır yorumu, hakikaten devlet tercümesine sahip birisinin yapabileceği bir yorum değildir diye düşünüyorum.”

Soru: “Savunma Bakanlarının Brüksel’de yaptığı görüşmenin ardından Millî Savunma Bakanı Sayın Nurettin Canikli bir konuya dikkat çekti; Mattis’in kendisine gerekirse PKK ile PYD’nin savaştırılabileceğine yönelik bir açıklama yaptığını söyledi. Bu konu Tillerson görüşmesinde gündeme geldi mi? Ya da nasıl bir söylem, yani açıklığa kavuştu mu bu konu?”

 

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi bu Sayın Mattis’in yaptığı bu açıklama tabii hayretamiz bir açıklama, herkesi şaşırttı açıkçası. Çünkü ne benim McMaster’la yaptığım görüşmede, ne Sayın Dışişleri Bakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın Tillerson’u kabulündeki görüşmelerde böyle bir şey gündeme gelmedi. Açıkçası öncesinde ve sonrasında böyle bir teklifi biz başka hiçbir Amerikan yetkilisinden de duymadık. Zannediyorum orada da kaldı. Kendileri de bu teklifin çok da inandırıcı ya da gerçekçi bir teklif olmadığını anladılar ve artık üzerinde de durmuyorlar bu konunun. Ama belki bu tartışma, PKK ile PYD arasındaki, YPG arasındaki organik bağın ne kadar güçlü olduğunu Amerikalı muhataplarımızın hatırlaması ve anlaması açısından iyi bir ders olur diye ümit ediyoruz.”

Google+ WhatsApp