Çağdaş Şiirin Öncülerinden Rilke

Çağdaş Şiirin Öncülerinden Rilke


Çağdaş şiirin öncülerinden Rilke'nin kitaplarını okumayan varsa ilk önceli okumaya davet ediyorum. Geçtiğimiz günlerde Rilke üzerine araştırmada bulunmak istedim ve internet üzerinde sörf yaptım. Birçok şey çıktı karşıma lakin biri vardı ki o yazılardan Beste Bekir’e ait, Rilkeyi o kadar güzel kaleme almış ki yalın, anlaşılır bir üslupla ben de köşemden hep teşekkür etmek hem de paylaşmak istedim. 

  Rainer Maria Rilke, şiirin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Bu özelliği sayesinde Avrupa'nın her yerinden aristokrat hanımların himayesine girer. Şair olarak yaşar, şiirle özdeşleşir ve ondan beslenir. Zamanının Avrupalı aydınlarını kişiliğinde yansıtan Rilke, bugünkü anlamda çağdaş şiirin yaratıcılarından biri olmuştur.

 

            Akademisyen yazar Mauricio Wiesenthal, Rilke'nin hayatını ve edebi kişiliğini anlattığı "Gören Göz ve Saklı Gerçek" isimli kitabında  onun için "tüm hayatı işaretler ve sembollerle sahnelenebilir" der. Ayrıca yazarın Rilke hakkındaki şu tespiti de dikkat çekicidir: "Şiiri tutkularından, kederli egosundan, narsist yapısından, dini imgelerinden ve inanıncından ayrı düşünülemez." Hiçbir kategoriye sığdırılamayan bu adam, anlaşılması güç psikolojisinden dolayı yaşadığı dünyaya pek de uygun değildir. Rilke'yi kısaca "yoksulluğun doğurduğu azim" olarak tanımlamak mümkündür. Bu onun yol güzergahıdır.

 

            Tam adıyla Rene Karl Wilhelm Johann Josef Maria Rilke, 1875'te Prag'da doğar. Eski bir asker olmakla beraber demiryolu görevlisi olarak çalışan bir babanın ve gözü yükseklerde olan bir annenin oğludur. Viyana'da asil bir hayat sürmek isteyen annesi, Rilke dokuz yaşındayken kocasından ayrılır.  Anne ve oğlu arasındaki ilişki her zaman sorunlu olmuştur. Çünkü annesi, ilk doğan kızının erken ölümünün üstesinden gelememiş ve Rene'yi (Fransızca'da 'yeniden doğmuş' anlamına gelir) beş yaşına gelene kadar kız gibi giyinmeye zorlamıştır. Rilke, çok geçmeden kendisini ekonomik açıdan destekleyen amcası Jaroslaw'ın bakımına bırakılır. Bununla birlikte, annesine olan nefretine terk edilme travması da eklenince şairin ruhundaki yaralar derinleşir. Babası tarafından zorla askeri okula gönderilen Rilke bir süre sonra hassas bünyesi kaldıramadığı için okulu bırakır. Sonraki iki yıl Prag Üniversitesi'nde ve ardından Münih'te edebiyat, sanat tarihi ve felsefe dersleri alır. Prag'dan ayrıldıktan sonra Rilke, belki de ailesinden hoşlanmadığını ifade etmek için adını Rene'den Rainer'e çevirir. Kaderinin başka bir yerde olduğunu bu yıllarda fark eder.

 

            Yazdığı şiirlerle şairliği büsbütün benimseyen Rilke, Heinrich Heine'den büyük ölçüde etkilenerek ilk şiir kitabı "Hayat ve Şarkılar"ı 1894'te yayınlar. Amcası Jaroslaw'dan bir miktar para ve ailesine ait özel tasarlanmış armayı almak için Münih'e giden şairin aşklarla dolu şiir serüveni de böylelikle başlamış olur. Orada çok güzel ve bohem bir genç kadın olan Kontes Franziska von Reventlov ile tanışır. Rilke, şefkat ve tutkuyla başladığı aşk yolculuğuna, kontesin aşkından emin olduktan sonra mektuplaşma yoluyla devam eder. Daha sonra Saint Petersburg'a yolu düşen Rilke, burada daha önce Nietzsche, Freud ve Mahler gibi düşünürlerle aşk yaşadığı bilinen özgür bir kadın olan Lou Andreas-Salome ile fırtınalı bir aşka yelken açar. Bu ilişki, yalnızlığı paylaşan iki kişinin uzun vadeli planlar olmadan aşkın tadını çıkardığı bir ilişki olur. Bu aşk dolu ilişki, entelektüel bir tutkuya dönüşür, hatta Rilke'nin birçok şiirine ilham kaynağı olur: "Gözlerimi çıkarsan da görebilirim seni / Kulaklarımı tıkasan da duyabilirim seni / Ayaklarım olmasa da sana gelebilirim / Dudaklarım olmadan da çağırabilirim seni". Tam olarak nerede olduğunu asla bilmese de, belki de kaderinin başka yerlerde olduğunu düşünerek Lou'dan ayrılır. Kesin olan bir şey varsa o da, her yerde bir aşk, birkaç mektup, birkaç şiir ve yokluğunun acısını bırakmasıdır.

 

            Maddi olarak çıkmaza giren Rilke, düşeslerin ve konteslerin davetlerine kayıtsız kalmaz. Paris'te ve Venedik'te birçok sevgilisi olan Rilke, şiirlerinin baştan çıkarıcı etkisinden  kurtulamayan  Mimi Romanelli ile tanışır. Ancak onun şiirleriyle büyülenen Berlinli ve Hamburglu aristokrat hanımların davetlerini de görmezden gelemez. Bu kadar sevgiye ve şiirsel telaşına rağmen, Rilke de zamanının geleneksel beyefendileri gibi evlenme yolunu seçer. 1901'de evlendiği heykeltıraş Clara Westhoff'tan aynı yılın Aralık ayında kızı Ruth dünyaya gelir. Ancak geleneksel evliliğin koşullarına uyum sağlayamayan şair, eşinden ayrılmasa da Paris'e yerleşir. Buradaki hayatından da sıkılan Rilke, Avrupa'nın birçok şehrine uzun süreli seyahatler yapar.

 

            Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle mallarına el konulan Rilke, zor zamanlar geçirdiği bu dönemde ressam Lou Albert-Lasard ile çalkantılı bir ilişki yaşar. 1916'nın başında şair askere çağrılır ve Viyana'daki Avusturya-Macaristan Ordusu'na katılmak zorunda kalır. Fakat altı ay sonra etkili arkadaşlarını araya koyarak askerlikten terhis olur.  Lösemiye yakalanan şair hastalıktan kurtulamayarak 29 Eylül 1926 tarihinde vefat eder. Öldüğünde 51 yaşındadır. Ölümünden kısa bir süre önce kendi mezar taşına yazılması için şu sözleri not eder: "Gül, ah saf çelişki, neşe / ne kadar da çok / göz kapağı altında kimsenin rüyası olmamanın neşesi."

 

            Rilke, genç şair Franz Xaver Kappus'a ithafen yazdığı "Genç Bir Şaire Mektuplar" adlı eserinde Kappus'a aşk, hayat ve şiir üzerine tavsiyelerde bulunurken şu sözlere yer verir: "Olayların çoğu anlatılamaz ve hiçbir kelimenin nüfuz etmediği bir ortamda gerçekleşir.(...) İlk insanmışsın gibi, ne gördüğünü, neyi sevdiğin, neyi yaşadığını ve ne kaybettiğini ifade etmeye çalış.(...) Sanat eserleri sonsuz bir yalnızlığa sahiptir. Sadece sevgi onları anlayabilir, onlara gerektiği gibi davranabilir ve onlara karşı adil olabilir.(...) Yalnızlığınızı sevin, size verdiği acıya katlanın, şikayetinizin sesi bile güzel olsun. Size gereken tek şey o. Büyük iç yalnızlık. Kendi içinize gidin ve saatlerce kimseyi bulmayın, başarmanız gereken şey bu.(...) Sevmek de iyidir, çünkü aşk zordur. Bir insanın diğerine olan sevgisi, muhtemelen her birimiz için en zor sınavdır. Kendimizin en yüksek tanıklığıdır; geriye kalan her şey, ona hazırlanma aşamasıdır."

Google+ WhatsApp