
BİRBİRİMİZİ ANLAMIYORUZ: KISA İLİŞKİLERİN GÖLGESİNDE KALAN GÜVEN
Artık ilişkiler kısa. Çok kısa.
Ve bu kısalık yalnızca zamanla ölçülmüyor; kelimelerin arasında, bakışların derinliğinde, dokunuşların samimiyetinde kayboluyor.
Konuşuyoruz ama birbirimizi duymuyoruz.
Bakıyoruz ama görmüyoruz.
Ve belki de en acısı, anlamaya çalışmayı bırakıyoruz.
Güven yoksa hiçbir şey yok.
Sevgi, ilgi, samimiyet… hepsi boş bir kabuk gibi.
“Bir şekilde yol alırız” diye avuttuğumuz ilişkiler, farkında olmadan küçük kırılmalarla, ihmal edilen sözlerle, eksik kalan dikkatin yüküyle yıpranıyor.
Ve bir gün fark ediyoruz ki; ilişkiler aslında zamanla değil, anlamazlıktan ve güven eksikliğinden kırılıyor.
Birbirimizi anlamıyoruz çünkü kendimizi anlatmayı bırakıyoruz.
Kelimelerimizi seçmekten, duygularımızı paylaşmaktan çekiniyoruz.
“Anlar zaten” demek en büyük tuzak.
Hiç kimse istemeden anlamıyor.
İster sözlü ister sessiz, her iletişim çabası bir köprü kurar; ama köprüleri kendi ellerimizle yıkıyoruz çoğu zaman.
Kısa ilişkiler, eksik güvenle birleştiğinde daha da ağır bir yük haline geliyor.
Düşünün: Bir bakış yeterince derin değilse, bir dokunuş eksikse, bir söz zamanında söylenmemişse…
İşte o küçük eksikler, birikiyor, büyüyor ve sonunda ilişkilerin içine sessiz bir boşluk bırakıyor.
Çözüm basit ama cesurca bir adım istiyor:
Daha çok dinlemek, daha çok görmek, daha çok anlamaya çalışmak.
Kendi sınırlarımızı, korkularımızı, beklentilerimizi açıkça ifade etmek.
Ve güveni yeniden inşa etmek.
Çünkü güven yoksa, bir ilişki ne kadar kısa, o kadar ağır bir yük olur.
Ve her kısa ilişki, kalbimizde bir boşluk bırakır, öğrenilmiş çaresizlikle dolu bir iz taşır.
