
Mutsusuz
Bazı kelimeler vardır, henüz sözlüklerde yeri yoktur ama hayatın tam ortasına oturur. “Mutsusuz” mesela… Ne tam anlamıyla mutsuz, ne de mutlu. Arada bir yerde. Yüzünde sahte bir tebessümle, içinde sus pus olmuş duygularla dolaşan kalabalıklar…
Görüyorum.
Sokakta, otobüste, markette… Hep aynı bakış: Yorgun, isteksiz ve biraz da bezgin.
Kimse mutlu değil ama kimse de açıkça mutsuz değil. Sadece "mutsusuz".
Sosyal medyada gülüyoruz, filtrelerde yaşıyoruz ama içeride, en içimizde, kocaman bir boşluk büyüyor.
Toplumca depresyonun kıyısında kamp kurmuş gibiyiz.
Birimiz başını uzatsa, "Ben iyi değilim" dese, diğerleri hemen yere bakıyor.
Çünkü herkesin başka bir derdi var. Kira olmuş ateş, umut olmuş lüks, sevgi ise sanki artık ikinci el.
Birbirimizi anladığımızı sanıyoruz ama kimse kimseyi duymuyor.
Peki neden bu kadar sessiziz?
Belki de suskunluğumuzun adı "kabullenme".
Oysa bu suskunluk, mutsusuzluğun ta kendisi.
Sorgulamayan, hayal kurmayan, direnmeyen bir kalabalık olduk.
Yalnızca geçmeye çalışan, sadece dayanmak isteyen…
Ama mutsusuzluk bulaşıcı.
Çocuklarımıza geçiyor…
Onlar daha hayatın başında, nedenini bilmeden iç sıkıntılarıyla büyüyor.
Biz onlara rol model değil, “idare etme kılavuzu” oluyoruz.
Ben bu kelimeyi icat etmedim belki ama artık içimde yaşıyor.
Ve bir şeyler yapmazsak, hepimizin ruhuna kazınacak