KAĞIT TOPLAYAN AMCA

KAĞIT TOPLAYAN AMCA


 

Yüreğimin harf topluluğunu kelimelere yansıtmadan önce bir hikâyeyle kısa bir özet geçmek isterim. Bu hikaye benim hayatımda çok önemli yer edinmiştir. Sık sık hem radyo programlarımda, hem de çıkmış olduğum sahnelerde dile getirmeye hafızalarda yer etmeye gayret gösteriyorum. Yüreğinizi açıp öyle okumanızı temenni ediyorum.

“Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir.
Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir.
Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
– Vur usturayı berber efendi, der.

Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir deli kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
– Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.

Dervişlik bu. Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz kabadayıya karşı. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.
Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
“Kabak aşağı, kabak yukarı.”

Nihayet traş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır.
Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.

Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
– Biraz ağır olmadı mi derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
– Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!..”  Bu iklim topluluğunda hayatımızı devam ettirirken ne yaparsak yapalım ‘O' görüyor diyerek hareket edelim. Mesele net bellidir, ‘O' gücenmemelidir. Senin hiç olarak gördüğün bir insan ‘O'nun katında belki herkesten daha değerlidir. Sen onu kesinlikle bilemezsin. Öyle kimseler vardır ki bu dünyada adı şanı bilinmez ama gece kapalı bir  kapının arkasında ağlarda o ağlamasına tüm sevenlerini duasıyla korumaya alır. Sen o insanın kim ve kimler olduğunu bilemezsin. Allah ile kul arasına kimse giremez bu bilinmelidir.

Gece radyo programım bittikten sonra  aracıma doğru giderken kaldırım da oturmuş 65 yaşlarında kağıt toplayan amcamıza denk geldim. Selam verdim ve yanında durup konuşmaya başladım. Her muhabbetim amcanın yüreğine işledi ve neler neler söyledi. Hayatını kağıt toplayarak devam ettirdiğini, evde eşiyle birlikte yaşadığını, 4 evladının olduğunu hepsini meslek sahibi yapıp okuttuğunu anlattı. Konuştukça gözleri nemlendi, boğazı düğümlendi. İçim acıdı, yüreğim kanadı, gözlerimin çeşmesini açmamak için kendimi zor tuttum. Öyle bir muhabbet geçti ki aramızda bulunduğumuz yerden sıcak bir alana geçip muhabbetimize devam ettiğimi bile anlamadım. Derdini yüreğime nakış nakış dokurken evladım ben gitsem artık sabaha kadar rızkımın peşine düşmeliyim dedi. İçiniz rahat olsun gerekeni gerektiği gibi yapıp amcamızla bol bol sohbet ettim ve derdine derman olamadım ama derdine ortak oldum. Amca o kadar belli ediyor ki mahcubiyetini yüzünde yılların yorgunluğu, düşüncelerinde hayatın sahte düzenine karşı dik duruşu mevcuttu. Şimdi başta ki anlatılan hikayeyle bu konuyu birleştirin lütfen. Her kulun şah damarından da yakın Allah'ı var. Sen gün olur o garip kulunu üzersen, gönlünde yara açılmasını sağlarsan bunun karşılığını enin de sonun da Rabbinden alırsın.  Kimse unutmasın ki her kul Yaradan’ının huzurunda eşittir. Sen o eşitliği kendi kafana göre bozarsan Allah'ın gücüne gider ve cezasını kendisi keser. Kimse bu hayatta ne oldum dememeli, Ne olacağım demelidir. Hayatımızda öyle muhabbetlere denk geliyoruz ki arkadaşlık, dostluk, para, pul, makam, mevki ve en can alıcı yanı ise oğlu, kızı bile fayda vermiyor. Kimse yaşattığını yaşamadan ölmez. Bunu bilerek hayatımıza yön verirsek zararın bir tarafından dönmüş oluruz, yoksa vay ki vay halimize.

Google+ WhatsApp