KADINA ŞİDDETİN MAZERETİ OLMAZ

KADINA ŞİDDETİN MAZERETİ OLMAZ


Her gün, hayatın her köşesinde, görünmez bir elin kadınların omzuna ağır bir yük bindirdiğini görüyoruz. Bu yükün adı: Erkek Şiddeti. Bu, sadece bir eşe karşı işlenmiş bir suç değil; sokakta yürüyen, otobüste seyahat eden, iş yerinde emek veren, kısacası hayatın her alanında var olmaya çalışan her kadına yöneltilmiş kolektif bir tehdittir.

​Kadın şiddeti; koca, sevgili, baba figürleriyle sınırlı bir "aile içi" dram değildir. Bu, bir otobüste taciz eden yabancının arsız gülüşüdür. Bu, sokakta giyimine karışan, yargılayan ve tehdit eden ahlak bekçisinin dilidir. Bu, iş yerinde terfi yolunu kesen cinsiyetçi yöneticinin sessiz ayrımcılığıdır.

​Kadınlar, doğduğu andan itibaren, sadece var oldukları için sürekli bir teyakkuz halindedir.

Sokakta:Hangi yoldan yürüyeceğine, saat kaçta evde olacağına dair korkuyla çizilmiş sınırlar vardır.

Sosyal Medyada:Görüşleri, varlıkları, hatta fotoğrafları linç kültürüyle anında hedef alınır.

İş Hayatında:Başarıları takdir edilmek yerine, cinsiyetleri nedeniyle sürekli şüpheyle karşılanır.

​Bu, kadını sadece evde değil, hayatın hiçbir yerinde güvende hissettirmeyen, derin bir toplumsal hastalıktır. Bu şiddet, kadının yaşam hakkını kısıtlar; kendini ifade etme hakkını, eşit olma hakkını ve en temelinde, insan olma hakkını elinden alır.

​Peki, biz erkekler olarak, bu utanç duvarının neresindeyiz?

​Şiddet uygulamayan her erkek, bu sorunun çözümüne katkıda bulunuyor mu? Hayır. Şiddeti gördüğünüzde susmak, onaylamaktır. Bir kadının yaşadığı acıya "Abartma" demek, suça ortak olmaktır. Mağduru değil, faili eleştirmek yerine "neden bu saatte dışarıdaydı?" diye sormak, vicdanı karartmaktır.

​Bu sorun, sadece bir yasayla, sadece bir ceza ile çözülmez. Bu, erkekliğin yeniden tanımlanması gereken zihinsel ve duygusal bir devrim gerektirir. Gerçek güç; kontrol etmeye çalışmakta değil, saygı göstermekte; hükmetmekte değil, eşitliği savunmaktadır.

​Her erkeğin, kendi içindeki öfke ve üstünlük duygusunu sorgulaması gerekiyor. Şiddet döngüsü, sadece yasaların değil, en çok da erkeklerin vicdanının devreye girmesiyle kırılacaktır.

​Kadınların, hiçbir erkeğin gölgesi altında kalmadan, korkusuzca yaşadığı bir dünya; bu, tüm insanlık onurunun bir gereğidir. O gün gelene kadar, bu fırtınanın sessiz kalmasına izin vermeyeceğiz.

Google+ WhatsApp