
KAYSERİSPOR FATİHİ BAKİ ERSOY
Futbol, bazen bir oyundan çıkar, bir kader meselesi olur. Kayserispor'un son yılları da tam olarak buydu: Bir kaderin, bir lanetin ağırlığı. Borçların sarmaladığı, geleceğin temlik edildiği, adeta dibi görünmez karanlık bir kuyuya düşmüştü kulüp. O kuyunun dibinden gelen ses, çaresizliğin fısıltısıydı.
Oysa her destanın bir kahramana ihtiyacı vardır. Bizim hikayemizde, o kahraman, elinde ne sihirli bir değnek ne de limitsiz bir para çantası olan, sadece o şehrin toprağına ve ruhuna bağlı bir isimdi:Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Mustafa Baki Ersoy.
Baki Ersoy'un mücadelesi ne bir yönetici koltuğu kavgası ne de bir siyasi şovdu. Bu, vicdanın emri üzerine yapılmış bir kurtarma operasyonuydu. Düşünün; kulübün her kuruşu, geçmişin hatalarına karşılık rehin alınmış.Transfer yasakları ve maddiyatın karşılanmaması kulübü çok zor durumda bırakmıştı.
İşte tam bu zor durumda bir yiğit çıktı. Baki Ersoyresmen, kuyuya inen ipi attı. O ip ne pahalı ne de şatafatlıydı. O ip, "dürüstlük" adında örülmüştü. Yüksek maaşlı, fiyakalıfutbolcu isimleri yerine; o ipin ucunda, maliyeti düşük, karakteri sağlam, "bu kulübe ihanet etmem" sözünü verenler tutunuyordu. Ersoy'un eleştirilen her mali disiplin kararı, kuyuya atılan birer feda halatıydı. "Yeni bir borç eklemek, kulübün geleceğine ihanettir" derken, aslında kulübün ruhunu koruma yemini ediyordu.
O karanlık kuyudan çıkmaya çalışırken, Ersoy'un sesi de sertleşti. Bu, düşmanla konuşur gibi değil, haksızlığa isyan eden bir adamın sesiydi. Kuyunun etrafında toplanıp, kulübün düşmesini, parçalanmasını bekleyen "birileri" vardı. Menfaatleri kesildiği için kuyunun kenarından zehirli sözler atan, "hariçten gazel okuyan" bir güruh...En son konuşmasında söylediği gibi, Kayserispor gol yediğinde sevinen, mutlu olan gazeteciler bile vardı.
İşteBaki Ersoy'un öfkesi bunaydı: Vefasızlığa ve arsızlığa. O, bir milletvekili olarak siyasi risk almayı, uykusuz kalmayı göze aldı ama kulübün namusunu kimseye çiğnetmeyeceğini haykırdı. O kuyuya atılan her çamur, onun gövdesine saplanan bir hançerdi. Ama o, ne geri çekildi ne de pes etti.
Bugün Kayserispor'un durumuna bakarken, sadece alınan puanlara odaklanmayalım. Kuyunun dibinden gelen ilk ışığa bakalım. Kulüp, yeniden kendi ayakları üzerinde durmayı öğreniyor. Borç yükü yavaş yavaş hafifliyor. Bu, skorla değil, azimle ve Baki Ersoy'un inanmışlığıyla yazılan bir destandır.
O, sadece bir borç defterini değil, bir şehrin gururunu ayağa kaldırıyor. Bu hikayenin sonunda, Kayserispor'un sadece ligde kalması değil, onurlu bir şekilde ayakta kalması yazacaktır. Ve o hikaye, karanlık kuyuya inen o cesur yüreğin, Baki Ersoy'un adıyla anılacaktır.
Baki Ersoy’a yakıştırılan "fatih" benzetmesi, belki de onun sahada değil, masada ve Meclis koridorlarında kulüp için verdiği kesintisiz mücadeleden kaynaklanıyor. Bir futbol kulübünün yaşam damarları, sadece taraftar sevgisiyle değil, aynı zamanda şehrin yöneticilerinin ve siyasetçilerinin gösterdiği vefa borcu ile de beslenir. Baki Ersoy, kulübü sadece bir spor takımı olarak değil, şehrin en büyük markası ve ortak değeri olarak gören bir siyasetçi profili çizmiştir.
Kayserispor'un geleceği, sadece doğru transfer politikalarına değil, aynı zamanda Baki Ersoy gibi, takımın adını her platformda yüksek sesle ve kararlılıkla dile getiren, menfaatlerini koruyan yerel kahramanlara bağlıdır. Çünkü futbolun bu zorlu ekonomisinde, bir şehrin ruhunu taşıyan sarı-kırmızı bayrağı dalgalandırmak, ancak bu tür fedakâr destekçilerin omuz vermesiyle mümkündür.