BEN YAZDIM SEN OKU

BEN YAZDIM SEN OKU


CELALETTIN MÜDÜRÜM YÜREĞİNE KURBAN

Bir Milli Eğitim Müdürü düşünelim pandemi için denetimlere çıkmış ve Özel Rehabilitasyon Merkezinin önüne gelmiş o aşk ile çarpan yüreğini şerefli ay yıldızlı bayrağımızla buluşturmak için gözlerini dikmiş okulun sancağına ve ne görsün yıpranmış, toz toprağa bürünmüş bir bayrak, bayrak direği desen amaan Allah’ım o kutsal bayrağı o haliyle taşıdığı için kendinden utanmış, okul duvarları bayrağın solgun haline kedere bürünmüş, gök desen yağmur üzerine yağmur indiriyor ki temizleyim de mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü güneşin ışığını kapatsın diye hepsi bu çığlıkları atarken sabah işe girip aksam çıkıp giden ne okul yönetimi, ne öğretmenler, ne veliler, ne de oradan geçen bir halkımız yahu Allah’tan korkun bu nedir değiştirin bunu dememiş. Işte bir yiğit çıkıp geliyor bu olayı görünce kanı beynine sıçrıyor, yüreğinin mertliği diline vuruyor ve okul sorumlusunu çağırıp “Bak mazeret yok, ben bunun mazeretini kabul etmiyorum. Şu bayrak direğinin haline bak. Onu da mı rüzgar, yağmur yaptı. İndir boyat kardeşim bayrak bu ya. Bu memleket için canımızı veriyoruz biz. Şu bayrağın haline bak. Gelip geçerken hiç başını kaldırıp bakmıyor musun? Kardeşim her gün değiştir ya”. Okul sorumlusunun mazeretlerini yazmaya gerek bile yok. Bu sözleri söyleyerek duruşunu belli ediyor ve 1 saat içerisin de bayrak değişiyor okul duruşuna duruş katıyor.

İl Müdürüm seni ilk gördüğüm yer de “Senin o yüreğine kurban olurum” diyeceğim demedi deme.

Radyo programlarım da dinleyicilerimle bayrak alıp önce şehit mezarlıklarının yıpranmış bayraklarını, daha sonra çevremiz de gördüğümüz yıpranmış tüm bayrakları değiştirmeye başlamıştık. Bu konu benim için çok hassas bir konudur. O zamanlar da o kadar üzerine gitmemize rağmen ne yazık ki hala bazı kesimler bayrağımızı yıpranmış bir şekilde gördüğünde sesini çıkarmamaya devam ediyor. İnşallah Celalettin Müdürümüz bu hareketiyle herkese örnek olmuş olur. Var ol hep ol yiğit insan.

DÜNYANIN ESKİMEYEN TEK MODASI TÜRK DÜŞMANLIĞI

Yer yüzünün şerefli bir milletiyiz, ne haini unuturuz ne de kahramanlarımızı. Doğu da Ermenistan, İran, Güneydoğu da Irak, Güney de Suriye, Batı da Yunanistan etrafımız komşu görünümlü düşman ülkelerle çevrilmiş. Üyesi olduğumuz NATO’dan tutun, Arap ülkeleri bile bizleri düşman görerek ambargo uygulayıp Yahudi İsrail’in emri altında resmen köle olmaya başlamışlar.

Kimse unutmasın ki iki şey insanı diri tutar. Bir aşk bir de kavga. Aşk’ımız İslam, kavgamız vatandır bizim. Dün vatan, bayrak, tarih ve iman bizi bir eyledi. Bu gün millet olmak için bir sebebimiz daha var: Kahpeler sevinmesin diye kardeş olacağız, bir olacağız, diri olacağız. Bin yıllardır var olduğumuz bu topraklar da kıyamete kadar adımızı gerekirse kanımızla kazımaya devam edeceğiz.

SİZİN DEMOKRASİ ANLAYIŞINIZ BATSIN

Türkiye’ye karşı hedefini belirleyen Fransa ilk önce ülkü ocaklarını hedef almaya devam ediyor. İlk başlar da bulundukları yerleri yakmaya, yıkmaya başlamışlardı, daha sonra yapmış oldukları tüm etkinliklere karşı çıkarak engellemişlerdi. Ülkücü sanatçıların konser vermelerini bile engelleyerek ne kadar özgür bir ülke olduklarını, demokrasiyi ne kadar savunduklarını göstermişlerdi.(Tabii yersen)Şimdi ise biraz daha ileri giderek Ülkü ocaklarını komple kapatacaklarını söylüyorlar. Korkularının ana kaynağı bozkurt duruşlu yiğitlerimiz olduğunu göstermişlerdir. Biliyorlar ki vatanını, milletini, bayrağını karşılıksız bir aşkla sever ülkücüler. Onlar ne kadar kapatırsa kapatsın her daim yüreklerde kapıyı açıp bir değil binler olacaktır benim cefakâr yiğitlerim.

Cefakâr diyorum çünkü Ülkü ocakları bu milletin öz evlatlarıdır. Cefasını çekip sefasını süremeyen yiğitlerdir.

Avrupa Birliği ve köpeklerinin asil kurtlardan korkması sonsuza dek sürecektir.

Rabbim başınızda ki belayı arttırsın ne diyelim Kahpe Batı...

80 GÜNDE 80 PARK

Mustafa Palancıoğlu Başkanımı çok severim. Laf Aramızda kalsın ama biraz da dargınım. İnsan sevdiğine darılır derlermiş ya bende de öyle oldu galiba. Yapmış olduğu hizmetleri görmemezlikten kimse gelemez. Kayseri’nin hasret çektiği bir olayı ele alarak yaramıza merhem olmuştur. Çok sevdiğim yazar kardeşim Kaan Murat Yanık geldiğin de Kayseri’yi biraz gezdireyim dedim. Gezdirdikten sonra İlhan neden hiç yeşil alan yok bu şehirde dedi. Ne diyeceğimi ne söyleyeceğimi bilemedim. İnşallah diğer geldiğin de Mustafa Başkanımın yüreğine dokunup bak bir başkan geldi ve değişti Kayseri derim...

KÖRÜ KÖRÜNE BAĞLANMAK

Öyle insanlar var ki körü körüne kendini bağlar ve karşısında ki ne yaparsa yapsın onu kendince doğru kabul eder. Bunu genellikle parti meclisin de görürüz. Orta da bir yanlışlık olur ama onun yanlış olduğunu bildiği halde yahu bu yanlış, böyle olsa doğruyu buluruz diyen birisi çıkmaz. Diyelim ki kötüye kötü diyecek kadar cesaretimiz yok, hiç olmazsa yanlışa doğru demeyecek kadar kendimize saygımız olsun.

Google+ WhatsApp