
Gurbetçinin Gölgesiyle Serinleyen Esnaf
Haziranın ortası geçildi mi, Kayseri’de gözler gökyüzüne çevrilir.
Uçaklara.Almanya’dan, Fransa’dan, Hollanda’dan inen o uçaklara…
Çünkü Kayseri’de esnaf bilir:
Bir sezon var ki yazdan çok umuttan beslenir.Adı: Gurbetçi Mevsimi.
Yılın ilk çeyreği kurla boğuşarak geçer,
İkinci çeyreği vergiyle, kredilerle, ciroyla cebelleşerek…
Ama üçüncü çeyrek…
Gurbetçi gelirse moral gelir.
Gelirse siftah olur.
Gelirse veresiye defteri biraz kabarır, ama umut da artar.
Geçen gün Kapalıçarşı’da bir esnaf arkadaşla karşılaştım.
Çay söyledi. O meşhur Kayseri usulü kısa ve net bir sohbet başladı.
– Nasıl işler?
– Eh, bekliyoruz...
– Neyi?
– Uçağı.
O “uçak” dedikleri şey aslında tek bir nesne değil.
O uçakta dükkânın havasını değiştirecek bir Almancı var.
Eşiyle çocuğuyla gelecek, biraz hasret, biraz özlem, belki bir çeyrek alacak.
Ama bu yıl o uçak biraz geçikiyor.
Ya da gelenler, o eski neşeyle gelmiyor.
Gurbetçi gelmeden önce döviz bürolarında hareket olurdu.
Şimdi geliyorlar ama eller cepte değil, akılda:
“Buradan ne alırsak, orada kaça denk geliyor?”
Alışverişin heyecanı yerini hesap makinesine bırakmış durumda.
Kayseri esnafı gurbetçiyi sadece euro bozduran adam olarak görmez.
O, yıllar sonra gelmiş bir hemşeridir.
Memleket kokusu sinmiştir valizine.
Bazen yanlarında Kayseri’den çok Almanya’nın hikâyesi vardır.
Ama o hikâyeler de bizimdir.
Çünkü göç, sadece gidenin değil, kalanındır da…
Bu yaz ne olur bilinmez.
Ama esnaf şunu söylüyor:
“Almasın, sadece gelsin… Gölgesiyle serinleyelim.”
Çünkü mesele satış değil, hatırlanmak.
Kapının tokmağını çalan bir eski dost gibi
gurbetçi geldi mi çarşının sesi değişir.
Ve kim bilir…
Belki bu yaz, elindekini değil, yüreğini getiren olur.
Ve belki de bu zor günlerde
bir selam, bir çay, bir gülümseme
en büyük alışveriştir.