33 YIL SONRA SANDIKLI’DA

33 YIL SONRA SANDIKLI’DA


İnsanların hayatlarında ilklerin önemi vardır. Öğretmen olarak 1979 Yılı Mart ayında Sandıklı İmam Hatip Lisesinde göreve başlamıştım. Altı yıl burada kaldım. Geldiğimizde üç kişiydik, altı kişi olarak ayrıldık. Çocuklarımın üçü bu şirin ilçede dünyaya geldi.

Burada gençlik yıllarımın anıları ve sevdiğim insanlar var. Sandıklı’yı hep sevdim. Ülkemin çeşitli coğrafyalarında görev yaptım. Burası hem ilk göz ağrımdı, hem de severek yaşadığım bir yerdi.

Buradan ayrıldıktan sonra dost ziyaretleri için birkaç defa geldim. Bu son gelişim de dahil, çok az şeyin değiştiğini gördüm. İstasyondan çarşıya uzanan cadde, anılarımızla dolu. Okuldan çıkınca ya çarşıdaki çay ocağına ya da istasyona doğru yürürdük. Şimdi caddenin iki tarafı binalarla dolmuş. O zaman hastaneden sonrasında pek ev yoktu.

Cadde, zaten çok dar. İki taraflı araçlar park yapmışlar. İki aracın karşı karşıya gelmesi halinde yayaların yürüyeceği bir kaldırım yok. İki taraflı dükkânlar, yol üzerine sattıkları malları çıkarmışlar.

İlçenin ekonomisi tarıma dayalı. Nüfusu ikiye katlamış gözükse de, asıl ekonomi, köylülerin ürettikleri ve tükettiklerinden ibaret. İlçe merkezindeki ticaret erbabının işlerinin iyi olması da köylülerin işinin iyi olmasına bağlı. İlçe küçük olsa da ellinin üzerinde köyü var.

Camiler her vakit dolu. Yıllar öncede öyleydi. İnsanlar hem ibadetlerine dikkatliler, hem de geleneksel olarak cemaate devam konusunda titizler.

Burası kelimenin tam anlamıyla dindar, muhafazakâr bir şehir. Yıllar öncede böyleydi. Başka şehirlerde yaşayan ve şehirlerine gelen hanımlar, eğer açık iseler hemen fıtalarını çıkarıp, örtünürlerdi. Dışarıda yaşayanların da şehrin muhafazakâr yapısına saygıları vardı.

Tarım toplumu olmanın verdiği, basitlik, sıradanlık, rahatlık, değişmeme, sükûnet ve huzur bu şehri muhafazakâr, gelenekçi ve çekici kılıyor. İçinde yaşayanlar çoğu kere bunlardan şikâyetçi oluyorlar. Büyük şehirlerde yaşayıp, hayatları koşturmaca içinde geçenler ise böyle sakin limanlar arıyorlar. Okuyanların, çoğu geri dönemiyor. Çünkü onları istihdam edecek bir ekonomik büyüklük oluşturulamamış. Ellerinde olan Hüdayi Kaplıcaları bile iyi işletilemediği için rakipleri karşısında sönük kalmış.

Esnafı, birbirinin kopyası büyüklükte işletmelerinde günlük kazanıp, günlük tüketiyor. Girişimci bir model oluşturulamamış. Yeni nesillerde öncekileri taklit ve tekrar ediyorlar.

Belediye hizmetleri, çok yavaş gelişen toplumsal gelişimin bile gerisinde kalmış. Emsal büyüklükteki birçok ilçeyi gördüm. Burası, gerçekten belediye hizmeti görmeyen bir köy gibi. Oysa yıllardan beri kaplıcaların işletmesi de belediye tarafından yapılıyor. Birçok belediyede bulunmayan artı bir gelir imkânları da var.

Konya ve Kayseri gibi modern muhafazakâr şehir modelleri, ülkemize yeni bir nefes aldırıyorlar. Hem muhafazakâr, hem değişimci, hem modern olunabileceğini gösteriyorlar. Biraz da ekonomik yapılarıyla bağlantılı bir durum. Tarım toplumlarında değişim çok yavaş oluyor. Bunun için ekonomik çeşitlilik gerekiyor. Sandıklı işte bu arada kalmış, bir şehir.

Benim gibi büyük şehirlerden yorulmuşlar için tam da yaşanılacak bir şehir. Ancak toplumsal değişimi yakalayamayan şehirler, gelişemiyor, köreliyor ve geri kalıyorlar. Bu nedenle de geleceğin Sandıklı’sı bu haliyle kalamaz.

Yazımı okuyanlar beni haksız bulabilirler. Gerçeği bilmediğimi, hariçten gazel okuduğumu söyleyebilirler. Kabul etmek gerekir ki, içinde olanların göremediklerini, farklı bakış açılarıyla dışarıda olanlar görebilir. Benim yazdıklarımda, benim naçizane gözlem ve değerlendirmelerimdir, hatalarıyla birlikte bana aittir.

Google+ WhatsApp