
BATI KARŞITLIĞI
Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce, Batıcılar, İslamcılar, Turancılar vardı. Cumhuriyet sonrasında buna sosyalistler de eklendi.
Dünya ise güç odaklarına göre kümelenmişti. Türkiye hep bu kümelerden birinde yer aldı. Bazı dönemlerde yalpalamalar olsa da, bu değişmedi. Ülkenin ideolojisi de bu kümelenmelere göre oluştu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında İngiltere’nin başını çektiği Batı ve ideolojisi hakimdi. O nedenle de İslamcılar, Turancılar, Sosyalistler rejim karşıtı idiler, aynı zamanda Batı karşıtı, Batı Emperyalizmi karşıtı idiler. Bir ara sosyalizme doğru bir yalpalama oldu. Daha doğrusu Sovyet modeline benzer bir modelle din yok edilmeye çalışıldı. Sosyalizm tutmadı ama uygulama Batı Emperyalizmi için de uygundu ve devam etti. Yine faşizmin kasıp kavurduğu dönemde o yöne doğru bir eğilim oldu. Bu sefer Kürtler rejim karşıtı oldular. Diğerlerine onlar da eklendi.
İkinci Dünya savaşından sonra ise taşlar yerine oturdu. Dünya Yalta’da paylaşılmıştı. Türkiye ABD’ye düşmüştü. Artık Amerikan Emperyalizminden söz edilmekteydi.
ABD, ülkedeki tüm ideolojik grupları, kendi planlarına göre gün geldi, kullandı, gün geldi, suçlu ilan etti.
Uzun yıllar komünizm gelecek tehlikesini bahane ederek, diğer grupları kullandı. Oysa Yalta’da anlaşılmıştı. Türkiye’ye Komünizm gelmeyecekti. Böyle bir duruma önce Sovyetler karşı çıkacaklardı. Denge öyle kurulmuştu. Aynı durum Sovyet hâkimiyetindeki topluluklar için de geçerliydi. ABD, ipin ucu kaçmasın diye kendi Komünist örgütlerini bile kurdurdu ve destekledi. Yugoslav, Arnavutluk, Çin tipi örgütlerin tamamı ABD güdümünde idiler. Seçimle gelen iktidarların, kendilerini gerçek iktidar sanıp, çizgiden çıkma ihtimallerine karşı, sürekli bir çatışma ortamı oluşturuldu, sağcı, solcu, Sünni, Alevi kavgaları ile sivil siyasetin askeri kontrolü sağlandı. ABD karşıtı gibi gözüken örgütler bile ABD çıkarlarına hizmet ettiklerini anlamadılar.
Sovyetlerin Afganistan’ı işgali bir bakıma aradaki anlaşmanın sonuydu. Bunun üzerine ABD, yeşil kuşak projesi ile İslamcıları destekleyen bir yapı oluşturdu. Bir zamanlar rejim düşmanı olan Tarikatlar ve İslami Cemaatler destek bularak geliştiler. Diğer gruplar, bu değişime uygun olarak roller aldılar. Amerikan Emperyalizmine karşı oldular.
Sovyetler yıkılınca, bu sefer İslam tehdit olarak görülmeye başlandı. ABD, diğer grupları destekleyerek, İslam’a karşı savaş açılmasını sağladı.28 Şubat dönemi böyle bir dönemdi. Dünyada ABD’yi dengeleyecek bir güç kalmamıştı. Düşünce olarak onlara bir düşman lazımdı. Düşman olarak İslamı seçtiler. Teröre karşı bir yapı oluşturduklarını iddia ederek, savaşı güçlendirdiler.
Ancak, Çin, Hindistan, Rusya gibi beklenmeyen güçlerin dengeye girmesi, ABD’nin tek başına üstesinden gelemeyeceği sorunlar içinde kalmasına neden oldu. Ekonomik kriz ve Avrupa’nın havlu atması, ABD’yi iyice güçsüzleştirdi. Küresel sermayenin ABD’ye kafa tutarak artan askeri harcamalarına karşı gelmesi de buna eklendi. Yeni bir hamleyle Ilımlı İslam adı altında, yeniden ittifaklar oluşturarak, kurulu sistemi korumayı başardı. Bu sefer de batıcılar ABD karşıtı oldular.
Aslında sayılan tüm grupların ABD karşıtı olmaları doğal olandı. Zaman zaman da ABD karşıtı oldular. Ne yazık ki, tencere dibin kara, seninki benden kara sözü misali, tüm kesimler Batı emperyalizminin kurbanı, piyonu, iş birlikçisi oldular.
Bireyler veya örgütler olarak, küresel ölçekte bir yapı karşısında daha farklı bir gözlem ve duruş sergilenmesi de mümkün değildi.
Kimse kızmasın, batı karşıtlığımızda samimi olsaydık, başarılı olurduk. Her seferinde her bir grup aslında kendimize karşı olduk ve kaybettik.