MEVLANAYI TÜKETİYORUZ

MEVLANAYI TÜKETİYORUZ


Tam bir tüketim toplumu olduk. Ekonomimiz bile tükettiğimiz için büyüyor. Hani hazıra dağlar dayanmaz denilmiştir. Üretmedikçe tüketerek ancak bir yere kadar gidebiliriz. Gün gelir bazı ülkeler gibi duvara gelir dayanırız.

Bu bir ekonomi yazısı değil. Ancak söz dönüp dolaşıp oraya geldiği için böyle bir giriş yaptım.7-17 Aralık tarihleri arası Mevlana’nın Vuslat yıl dönümü olarak kutlanıyor. Konya, Mevlana’nın uluslar arası değerini iyi anlamış, geliştirdiği projelerle ekonomiye katkı sağlayan bir turizm haline dönüştürmüş. Özellikle 2007 yılında UNESCO tarafından Mevlana yılı ilan edilmesi sonrasında Mevlana ismi tam bir ekonomik marka olmuş.

Bu tarihlerde Konya’da otellerde yer bulunamıyor. Şehrin birçok yabancı misafirleri oluyor. Şehrin çarşıları buna uygun ürünlerle dolu. Kolyeler, küpeler, turistik ürünler buna uygun hazırlanmış ve pazarlanıyor. Lokantalar tıklım tıklım dolu ve yöresel yemekler tüketiliyor.

Yazarlar bile bundan pay alma peşinde. Bir “aşk” sözcüğü üzerine Mevlana’yı anlatan romanlar, kitaplar yayımlanıyor ve peynir ekmek gibi de satılıyor. Mevlana’nın mesajına uymuş uymamış fark etmiyor. İçinde aşk olsun meşk olsun yeter. Onun hayat anlayışına ve din anlayışına ters bile olsa, zinakarın aşkı Onun aşkıyla karıştırılıyor. O ocaktan yetişmiş büyük şair ve sanatçılara inat, imla kurallarına bile riayet edilmemiş basit sığ eserler kapışılıyor. Onunla ilgili gerçek bilgi sahibi kişilerin, Onun yolunda yürüyenlerin kaybolduğu bir zamanda, küçük bilgi kırıntılarına sahip kişiler bile tüketici buluyor.

Bakıyorsunuz bu konularda biraz kelam edenler, çağrıldıkları konferanslar için takvimde gün bulamıyorlar. Yurt içinde yurt dışında aynı kişiler arzı endam ediyorlar.

Türkiye’de Topkapı sarayından sonra en çok ziyaret edilen yer Mevlana müzesi.

Bunları niçin yazıyorsun, bunlar yapılmamalı mı demek istiyorsun denilebilir. Hatta bazıları yahu biz niye Onun Hocasını böyle pazarlayamıyoruz diye hayıflanabilir. Kayseri de bundan payını almalı diyenler çıkabilir. Biz de Hocasıyla ilgili kitaplar yazalım ve pazarlayalım düşüncesinde olanlar da olabilir. Böyle diyenlere söyleyeceğim bir şey yok.

Mevlana’yı parasal bir değer olarak mı yoksa mesajları olan manevi bir mürşit olarak mı görüyoruz? Onu anmaktan maksadımız para kazanmak mı, Onun dünyaya verdiği mesajı yaymak mı?

Her ikisi de var olmalı diyorsanız, ya da zaten her ikisi de var diyorsanız, acaba hangisi daha ağır basıyor?

Bugün Onun için veya Onun adına yapılanlar hangi faydaları doğuruyor?

Onun yaşayışının, ahlakının, dini anlayışının doğru anlaşılıp, örnek alınmasına mı yardımcı oluyor?

Yoksa pazarlama teknikleri ile birçok kimsenin maddi çıkarlar elde etmesine mi?

Dünyada var olan bazı görüş ve akımların Onun ismi üzerinden yaygınlaştırılmasına mı?

Elbette Konya, bağrında misafir ettiği bu büyük insanın manevi füyuzatından istifade etmektedir. Asırlardır bu büyük insanların sahipliği içinde manevi bir atmosferi korumaktadır.

Son yıllarda artan bu tüketim çılgınlığının, manevi kazançları geride bırakmasına müsaade edilmemelidir. Bu görev daha ziyade de Konyalılara düşmektedir. Asıl görev Onu tüketmek değil, Onun gibi bir din ve ahlak anlayışına sahip nesiller yetiştirerek Onu yaşatmaktır.

Google+ WhatsApp