
HATAY’A GİTMELİ MİYİZ?
16 Temmuz hareketi adlı bir gençlik grubu 16 Temmuz’da Suriye sınırına gitmeye çağırıyor. Bu davet bana da geldi. Benim başka programlarım var. Ayrıca yaşım kısa sürede bu kadar uzun yolculukları kaldırmıyor. Zaten hareket bir gençlik hareketi.
Birilerini darıltmak pahasına da olsa söylemeliyim. Bahanem olmasaydı da gitmek içimden gelmedi. Çağrı Gönüllü Kültür Kuruluşlarından geliyor. Benim derneğim de bu kuruluşun bir üyesi. Geçmiş yıllarda da yazmıştım. İstanbul’dan gelen her çağrıyı kabullenmek zorunda değiliz. Biz Anadolu’yuz ve merkezi kararlarda etkili olmalıyız. Anadolu kabullenir mi kaygıları olmalı. Her çağrımıza koşarlar garantisi içinde olmalılar.
Bu çağrıyı incelediğimde, mesela Mazlum-Der üsleniyor mu diye baktım. Doğrudan üslenen köklü bir sivil toplum örgütü var mı? Şu şu derneklerden oluşan bir gençlik platformu. Peki, o dernekler bu eylemi üsleniyorlar mı?
İki Gazeteci öne çıkıyor. Hakan Albayrak ve bilhassa Adem Özköse. İnsani nedenlerle bir tepki koymak, her insanın hakkı ve görevi. Bu iki genç insan başka konularda da gösterdikleri tutarlı tavırlarla dikkat çekmişlerdi. Mavi Marmara olayında olduğu gibi.
Bakın bu gençler amaçlarını nasıl açıklıyorlar:
“Bir asır önce yapay sınırlarla aramıza siyasi ve psikolojik barikatlar kuran dış güçlerin, kalplerimize sınır koyamayacağına inanıyoruz. Dengeler adına değil, insanlık adına yola çıktığımız için asla provokasyonlara gelmeyeceğiz. Birilerinin eylemliliğimizi saptırma ve kirletme amacı taşıyan oyunlarının farkındayız. Bu yüzden, amaçladığımız hedeflere matuf olarak, Suriye halkıyla dayanışma amaçlı etkinliklerimizi Gaziantep’(Kilis)te gerçekleştireceğiz. Ortadoğu’nun geleceğini Ortadoğu’nun tüm özgür gençleriyle omuz omuza çizeceğiz, topraklarımızı, kardeşlerimizi emperyalistlerin, işgalcilerin ellerine bırakmayacağız.”
Amaçlarla eylem arasında paralellik kurmak zor. Her zamanki gibi bir gençlik heyecanı ile karşı karşıyayız. Bu heyecan ilk çıkışlarında Kaddafi’yi ve İran Devrimini de kutsamıştı. Sonra bir sürü hayal kırıklıkları yaşandı.
Büyük devletlerde sivil toplum, ülkesinin stratejik konumunu ve politikalarını gözeten ve destekleyen eylemlerle dikkat çeker. Elbette karşı eylemler de mümkündür. Ancak stratejilerin oluşmasına da katkı sağladıkları için, strateji doğrultusunda hareket etmeyi tercih ederler.
Bu eylem Türkiye’nin stratejik hedeflerine uygun mu? Türkiye’nin çözüm çabalarına bir katkı sağlar mı? Türkiye’nin bu konudaki politikalarını doğru mu yanlış mı buluyoruz?
Bu soruların cevapları ile gençlerin amaçlarının aynı olmadığını düşünüyorum. Bir heyecan oluşturmak, gençliği motive etmek, öne çıkıp meşhur olmak arzu ediliyor olabilir. Ancak ülke çıkarları ve Müslümanların genel olarak çıkarları ile yapılacak eylem örtüşmüyor ise, amaçlar ne kadar ulvi gözükse de, bu eylem yarar sağlamayabilir. Hatta destek olunması arzu edilenlere, zarar bile verebilir.
Sivil Toplum örgütlerimizin yöneticilerinin gençlerin heyecanlarını da yönetmek gibi bir sorumlulukları vardır. Aklı, duygu ve heyecanın arkasına koyup, hareket etme lüksümüz yok.
Tecrübem, her eylemin samimi duygularla yapıldığını, ama ne yazık samimi mahfillerde hazırlanmadığını da gösteriyor.
Tecrübem, bu yazıdan dolayı bile yazarını ihanetle suçlayacak birilerinin olacağını da gösteriyor. Ben yazayım da…