
SİYASET ÜRETEMİYORLAR
Başbakanın uzun süredir, Kürt siyasetini temsil iddiasındaki çevreleri muhatap almaması ve eleştirmesi, özellikle siyasetin dar boğazlardan geçtiği zamanlarda iyi bir sınav verememelerine bağlanıyordu. Hadi buyurun denildiğinde sürekli arkasına bakan Kandil veya İmralı’yı işaret eden ve bir kez bile elini taşın altına koymayan, koyamayan bir grupla gerçekten sonuç alınabilecek siyaset üretilmesi mümkün görünmüyordu.
Onların oy aldıkları kesimlerin taleplerine uygun bir siyaset üretememeleri ve tıkanan siyaset kanallarının açılması zarureti, Leyla Zana gibi öteki siyaset aktörlerinin devreye girmesini sağladı.
Zana, görüşme sonrası umutlu olduğunu ifade etti:
“Başbakan hem görüşmede hem de sonrasında yaptığı değerlendirmede diyalog sürecini açık tutmadaki samimi tavrını gösterdi, Başbakan'a teşekkür ediyorum.”
Kendisinin muhatap kabul edilmesi, dinlenilmesi konusundaki polemiklere de cevap verdi:
“Aklım, vicdanım, yüreğim, politik deneyim ve öngörülerimle hareket ettim. Tarihsel olarak bu görüşmenin kimler arasında gerçekleştiğinin ötesinde olası sonuçları önemli.”
Bu durum bölge halkında umutlar oluşturdu. Çözümün ve barışın umudu doğdu. Zaten yürütülmekte olan müzakereler vardı. Bütün bu çabaların içinde, yanında, kenarında olmayan BDP’li siyasetçiler açığa düştüler. Zana’nın açıklamalarının hemen ardından toplanarak bir miting yapacaklarını duyurdular. Bu sefer şehirleri yakmaya kalkışmadılar. Ya da böyle bir çağrı yapmadılar. Öyle bir duruma düşmüşlerdi ki, İmralı’dan daha beter bir haldeydiler. Kendilerin hapsettikleri duvarların arkasından çıkış için, kendi tıkanmışlıklarını aşmak için çaresizce böyle bir yola başvurdular. Ancak çıkış için düşündükleri yol, onları daha da çaresiz hale getirecek kadar bilinçsizce seçilmiş bir yoldu. Aysel Tuğluk şöyle diyordu:
"Devleti, bu eli bir kez daha tutmaya davet edeceğiz. Halk iradesi, Sayın Öcalan'ın özgürlüğü çerçevesindedir. Devleti, İmralı'daki hiçbir hukuk tanımayan politikasından vazgeçmeye davet edeceğiz. Öcalan'ın diyalog koşullarına açık hale getirilmesi ve özgürlüğünün sağlanmasını da talep edeceğiz. Halkımızı, bize dayatılan itibarsızlaştırma ve onursuzlaştırmaya karşı direnişe, kararlılığa davet ediyorum"
Selahattin Demirtaş ise öfkeyle kitleleri ajite etmeye çalışıyordu:
“Öcalan 10 metrelik bir çukurda işkence görmektedir.”
BDP siyaseti, siyaset üretememek ve halkın taleplerini karşılayamamak gibi bir boşluğa düşmüştür. Aynı zamanda Kandil ve İmralı’nın da işe yaramazlar taifesi olarak damgalanmışlardır.
Kendi kimlikleri, duruşları, fikirleri bulunmayanların düştükleri akıbete düşmüşlerdir. Kimseye yaranamamışlardır.
Siyaset, fikri olan, elini taşın altına koyan, bağımsız aktörlerle yapılır. Nitekim öyle de olmaktadır.