YOĞURDUM BEYAZMIŞ

YOĞURDUM BEYAZMIŞ


Yazılarımda zaman zaman anılara yer veriyorum. Benim yaşıma gelenlerden de zaten başka türlüsü beklenmez. Gençlerin idealleri, yaşlıların anıları vardır. Anılarımda çokça kendimden söz ediyorsam yanlış anlaşılmasın. Aslında kızım sana söylüyorum gelinim sen anla, anlamında kabul edilmeli.

Öğretmenlik dönemimde ve emekli olduktan sonra hep özendiğim arkadaşlarım oldu. Öğrencileri ile ikili ilişkileri devam ediyordu. Okul yıllarında okul dışında oluşan ilişkiler, okul bittikten sonra da devam ediyordu. Benimse bunca yıl içinde, arayan, yaptıklarımı anlatan öğrencilerim olmamıştı. Onları kıskanırdım. Onların yaptıklarını yapmaya çalışsam da başaramazdım.

Benim öğrenci ile ilişkim, okulda başlar, okulda biterdi. Aramızda hep bir mesafe bulunurdu. Kendimce iyi bir öğretmendim, ama arkadaşlarımla öğrencileri arasındaki ilişkilere bakınca, iyi bir iş yaptığımı test etmem mümkün olmazdı.

Benzer duyguları yazılarımda da sizlerle paylaştım. Okuyucularım ve radyo dinleyicilerimle aramda da hep bir mesafe oldu. Okunduğumu ve dinlendiğimi yine test etme imkânım olmadı.

Bütün bu yıllar boyunca kendi kendime senin yaptığın doğru dedim. Eksiklikleri hissettiğim halde, kendi doğrularımla devam ettim. Mesleğimi ve kendimi bir grup adına sınırlamamıştım. Öğrencilerimle dışarıda görüşeceğim bir dernek, cemaat yoktu. Kendi gençlik yıllarımdan edindiğim, grup taassubu, at gözlüğüyle bakış, benim yapıma uymuyordu. Öğrencilerimin de özgürce hareket etmelerini hep istedim. Hiçbirini bir gruba mensup diye kınamadım. Özellikle dini ve milli anlamda çalışan gruplara katılan öğrencileri teşvik de ettim. Ancak hep bir uyarıda bulundum. Özgür iradelerinizle hareket edin. Hiç bir kararınızı başkaları oluşturmasın. Ağabeyler en doğrusunu bilir, görüşü saçmadır. Çünkü ben daha önce ait olduğum toplulukta ağabey konumuna geldiğimde, kendi kararlarımda ve davranışlarımda bu saçmalığı yaşadım.

Benim için bir dava vardı. Bu dava grupların üstündeydi. Bu dava yıllarca eğitimin aldığım İslam davasıydı. Bana göre bütün grupların toplandığı ana dava zaten İslam’dı.

Şimdi gelelim bu konuya niçin girdiğime. Üç beş günlüğüne ilk görev yerim Sandıklı’ya gitmiştim. Aradan otuz yıldan fazla süre geçtikten sonra öğrencilerimle karşılaştım. Beni bağırlarına bastılar. O kadar mutlu oldum ki, anlatamam. Geçmiş yıllara gittik, anılarımızı tazeledik. Öğrencilerim bile torun sahibi olmuşlardı.

Aslında beni en çok mutlu eden ise benim yoğurdumun da beyaz olduğunu anlamamdı. Yıllardır içimde ukde olan bir sorunun cevabını almıştım. Meğer bu cevabı duymaya ne çok ihtiyacım varmış. Öğrencimin ağzından o sözleri duyunca üzerimden büyük bir yükün kalktığını ve hafiflediğimi hissettim.

Hani diyordum ya, yaptıklarım hep boşa mı gitti, anlattıklarımın hiç karşılığı olmadı diye. Ben bilmesem de bir karşılığı varmış.

Hadi çatlatma da söyle öğrencin ne dedi dediğinizi duyar gibi oluyorum. Şöyle dedi:

“O günlerde hocalarımız memleket meselelerine hiç girmezlerdi. Sadece derslerini anlatır giderlerdi.(12 Eylül darbe yılları) Siz arada bir bu konulara girerdiniz. O dersinizi kaçıranlara, Ahmet Hoca yine memleket meselelerine değindi, siz kaçırdınız derdik. Okulla ve dersle ilgili olmayanlar bile sizin söylediklerinizi dinlerlerdi. Çok memnun olurduk.”

Şimdi de bana göre her bir ders konferans niteliğinde olan Zonguldaklı öğrencilerimi merak etmeye başladım. Rahatlamak için bir de Zonguldak’a mı gitsem! Ne dersiniz?

Siz Kayserili öğrencilerim, yoğurdum beyaz mıymış, siz söyleyin. Sakın yoğurdum beyaz değil diyen olur mu demeyin. Bugün moralim yerinde. Keyfime dokunmayın.

Google+ WhatsApp