MUSİBETLERE NASIL BAKARIZ?

MUSİBETLERE NASIL BAKARIZ?


Müslümanlar gerek bireysel olarak gerekse toplu olarak bir musibetle karşılaştıkları vakit nasıl davranırlar? Deprem, sel felaketi, trafik kazası veya ölümler karşısında duruşumuz nasıldır?

Bu tavır ve duruşumuz müslümanca olursa, ne kadar güçlü bir iradeye sahip olduğumuz ve felaketlerin üstesinden gelme yeteneğimiz o kadar belirginleşir ve güçlü olur.

Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:”Onlara bir kötülük isabet ettiğinde şöyle derler; Biz Allah’a aidiz ve Ona döneceğiz”.Eğer musibete uğrayan biz isek, önce bu kabul ile başlarız. Bu Allah’tan gelmiştir. Kabul etmekten başka çaremiz yoktur. İsyan etmemizin bir anlamı yoktur. Baki olan yalnız Allah’tır, her nefis ölümü tadacaktır. Gidenleri geri getirmemiz mümkün değildir.

Sonra bu musibet niçin bizim başımıza geldi diye sorarız. Bunun için iki cevabımız vardır. Ya yaptığımız bir yanlıştan dolayı Allah bizi cezalandırmaktadır. Kur’an’da bu şekilde cezalandırılan kişi ve topluluklarla ilgili bilgiler vardır. Ya da Allah bize verdiği nimetlerden dolayı imtihan etmektedir. Kur’an’da;”Biz sizi biraz korku, açlık ve mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden biraz eksilterek imtihan ederiz. Sabredenleri müjdeleyin” buyrulmaktadır. Yine Kur’an’da bu şekilde imtihan edilen kullardan, hatta Peygamberlerden haberler verilmektedir.

Böyle bir durumda sabrederek ve soğukkanlı davranarak imtihanı başarabiliriz. Mevcut durumu kabullenmekle beraber aynı şeyin tekrar başımıza gelmemesi için de tedbirler alırız. Evlerimizi, araçlarımızı, yollarımızı sağlam yaparız. Yaptığımız hata ve günahlara tövbe ederiz, pişman oluruz, bir daha yapmamaya karar veririz. Birbirimize doğruyu ve sabrı tavsiye ederiz.

Eğer musibete uğrayan başkaları ise, başka Müslümanlar ise onlara yardıma koşarız.”Komşusu açken tok yatan bizden değildir” düsturu ile hareket ederiz. Malımızla, canımızla ihtiyaç sahiplerine yardım ederiz. Onların başına gelen felaket bizim başımıza gelmiş gibi, aynı acıyı duyarız. Aynı felaketin bizim başımıza da gelebileceğini düşünürüz. Onları yargılamaya kalkmayız.(Onlar kendi kendilerini hesaba çekerler, çekmeliler.)Felakete uğrayanlar arasında ayrım yapmayız.”Müslümanlar bir vücut gibidir, azalarından birinde görünen rahatsızlık diğer azaları da rahatsız eder.” Hadisi gereği rahatsızlığı biz de içimizde hissederiz. “Müslüman müslümanın kardeşidir, yalnız bırakmaz” tavsiyesi gereğince hareket ederiz.

Böyle durumlarda “ödünçlü” olunmaz. Onlar şöyle yaptıydı denilmez. Herkesin imtihanı kendinedir. Karşılığını, karşımızdakinden değil, cennet karşılığı alış veriş teklif eden Yüce Allah’tan bekleyerek, umarak yaparız.

“Yap bir iyilik, at denize, balık bilmezse Halık bilir” denilmiştir. İyiliği iyilik yaptıklarımızdan karşılık bekleyerek yapmayız.

Ancak yapılan her iyilik hem bu dünyada, hem de hesap gününde karşılığını bulur. O yüzden bazen “bir musibet bin nasihatten üstündür”denilmiştir. Yapılan iyiliklerin karşılığı olarak Allah ummadığımız yerlerden mükâfatlar gönderir, çıkış yolları gösterir, sıkıntılarımızı giderir.

Van’da meydana gelen deprem felaketini bir de bu genel prensipler içinde görelim. Hem felaketi yaşayanlar, hem de onlara yardım etme imtihanı ile karşı karşıya olanlar, kendi durumlarını, konumlarını bir kez daha değerlendirsinler.

Müslüman’ın, müslümanın kardeşi olduğunu, musibetler bize hatırlatmamalı. En güçlü öğüt; acılarımızın ve kaybettiklerimizin bize verdiği nasihat ve öğüttür.

Google+ WhatsApp