KIRGIZİSTAN GEZİ NOTLARI (3)

KIRGIZİSTAN GEZİ NOTLARI (3)


İlk gün açılış konuşmalarından sonra orkestradan Kırgız şarkıları dinledik. Gezimiz boyunca da üç kez değişik yaşlarda Manasçıdan Manas dinledik. Ezberden, sözlü olarak anlatılan Manas destanı Manasçılarca adeta canlandırılıyor. Anlamlarını bilmesek de Manasçının hareketlerinden neler anlatıldığını hissedebiliyorsunuz. Kırgızlar için Manas, çok önemli. Türk dünyası için de.

Manas Destanı, Kırgız Türkleri'nin millî destanıdır.  Ünlü Türkolog Wilhelm Radloff (1837-1918), Manas Destanı'yla ilgili ilk derlemeyi,Kırgızistan'ın Tokmok kenti güneyindeki Sarı Bağış boyuna mensup bir Manasçıdan (destanı günümüze kadar nesilden nesile aktara gelen sözlü anlatıcılar) 1869'da yapmıştır. Halk arasında bu sözlü halk edebiyatı anlatıcılarına ırçı veya comokçu da denmiştir

Manas Han'ın babası Cakıp Han'dır. Annesinin adı Çığrıcı'dır. Cakıp Han evlendikten on dört sene sonra Manas doğmuştur. Doğumu üzerine civardan gelen elçiler, onun bir kahraman olacağını hemen anlamışlardır. On yaşına gelince tam bir kahraman olur. Düşmanlarının üzerine saldırarak perişan eder. Atlarına at erişemez, zırhına ok işlemez. Cakıp Han, oğlunun atılganlıklarını, kahramanlıklarını görünce, onu korumak, onunla arkadaşlık etmek üzere, Bakay adında bir kişiyi onun yanına koymuştur. Manas,Nogay boyundan gelmektedir. Kalmuk baskınlarına karşı Kırgız halkının birliğini, bütünlüğünü korur ve bir kahramanlık ve özgürlük sembolü haline gelir.

 

Cengiz hanın oğulları!

Sen dağların Bürküt-batır'ı,

Sen göllerin Er-Sazan'ı,

Geri fırlayan Kan-keldi'm,

Kara talih Can-keldi'm,

Iramanın Irçı-uul,

Yırtıkları yamayan,

Bozukları düzelten

Tatlı dilli Acıbay

Akşam yemeğinde lüks bir Kırgız lokantasına götürüldük. Yemekle birlikte şarkılar söyleniyor, danslar ediliyordu. Birden kendimi eski Türk filmlerindeki bir gazinoda gibi hissettim. Arka masadan şuh kadın kahkahaları geliyordu. Yan tarafta bir Kırgız aile vardı. Baba durmadan cep telefonu ile konuşuyor, arada bir çocuklarına bir şeyler söylüyordu. Bizim masa sekiz kişi idi. Bizim derdimiz ve önceliğimiz ise başkaydı. Kırgızların at eti yediklerini biliyorduk. Acaba yemeklerde at eti olabilir miydi? Burada Kırgız yemekleri ikram ediliyordu. Bir seçeneğimiz de yoktu. Sorduk soruşturduk at eti olmadığını öğrendik. Kırgızlar kendileri anlatıyorlardı. Orta Asyadan çıkış maceramızda biz de Türklerle birlikte yola çıktık. Yolda at eti merakımızdan kendi atlarımızı yediğimiz için biz burada kaldık siz gittiniz diyorlardı. Bir de Kımız çok tüketiliyordu. Onun sarhoş edici özelliğini biliyorlardı. Buna rağmen diğer içkilerden ayırıyorlar ve dinen yasak olmadığını kabul ediyorlardı.

Masamızda ilginç bir şey oldu. Yazarlardan bir tiryaki garsondan bir kül tablası istedi. Sigara yaktı. Ardından diğerleri de. Bir an duman altı olduk. Sekiz kişiden beşi sigara içiyordu. Ben de “Tayyip’in olmadığı yeri buldunuz kapalı alanda sigara içiyorsunuz” diye takıldım. Eğer kendilerine bırakılsa bizim tiryaki yazarlar bile kimseyi dinlemeyip, herkesi rahatsız edecek şekilde sigara içecekler, bunu anladım, kendilerine de söyledim.

Google+ WhatsApp