MEKTUP (1)

MEKTUP (1)


Her söylenen söz herkese aynı şeyi söylemez. Sözler aynı bile olsa muhatap bundan ne anlamışsa söylenen o olur. Bu mektup yaklaşık iki buçuk yıl önce yazılmıştır. Eskiden mektuplar yazılırdı. Şimdi kısa maillerle konuşuyoruz. Bu mektubun, birine yazıldığını kabul etsek de zamanın muhatabına yazıldığını kabul ederek, okunmasında fayda var:

Hayatın akışı içerisinde sorunlarla karşılaşınca zorunlu olarak, sorunları karşılama ve aşma yeteneğimiz test olur. Böylece öteki ile ilişkilerimiz ortaya çıkar ve bizim kim olduğumuz belli olur. Kendimiz her an ayna karşısında tanımaya çalışsak da, kendimizi bilmemiz kolay değildir. Biz biraz da başkalarının bizi nasıl gördüğü olarak, kendimizi görmeye başlarız. Kendimizi bilmemiz çok önemlidir. Sorunlar bu yüzden biraz da yararlıdır. İçe dönük ben kimim sorusunu sordurduğu için.

Hani el yumruğu görmeyen kendi yumruğunu büyük sanır. Yine halk arasında bilinen öyle gerçekler vardır ki, bizi kuşatır, tanımlar ve çözümler sunar. Denilir ki, “el ile işi olmamış olanın, gerçek kişiliği bilinemez”.Bunun açılımı şöyledir: Bir aile düşünün. Anne, baba ve çocuklar var. Uzun yılların birlikteliği içinde herkes birbirinin huyuna geçmiştir. Sorunlar olsa da içerde kalır. Oysa evlilik gibi aile dışından başka bir birey ve aileyle ilişkiler söz konusu olduğunda daha önce bilinmeyen huylar ve davranışlar ortaya çıkmaya başlar. Karşı tarafla ancak belli bir süre sonra, o da olursa, aile içindeki uyuma benzer bir uyum gerçekleşir. O yüzden henüz oğlunu kızını evlendirip başkalarıyla hısım olmamış olanların, tanımlamalarının eksik olduğu düşünülür.

Bir toplumda gelenekler ve kurallar bir anda oluşmaz. Yaşanmışlıklar, getirilmiş toplumsal çözümleri oluşturur. O yüzden deneyimin toplum içinde önemli bir sorun çözücü olduğu söylenebilir. Bugün, toplumumuzun ve onları oluşturan bireylerin problemleri, kültürümüzde var olan bu deneyim birikimini bilmeme ya da tanımamasından kaynaklandığı söylenebilir. Sade bizim toplumumuzda değil birçok toplumda yeni teknolojinin getirdiği sorunları da buna eklemekte fayda var. Bilgisayar ve İnternet bunların başında sayılabilir. Bireyi neredeyse toplumdan soyutlayan bir etkiye ve bağımlılığa ittiğini görmezden gelemeyiz. Bireye gerçek olmayan sanal bir dünya oluşturmakta, kendisi bireyi köleleştirirken, sanal bir narsizmle bireye köleler ve kullar sunmaktadır. Kişi gerçek kişilerle ilişkilerinde de aynı üslubu benimsemekte ve her şeyin kendi etrafında döndüğü ve herkesin kendisini tamamlamak için var olduğunu düşünmekte, bu doğrultuda davranışlar sergilemektedir. Bunda salgın haldeki kişisel gelişim çılgınlığının da etkisi vardır. Oysa bizim inancımız ve dünya görüşümüzde, büyük oyunun kurucusu biz değiliz. Bizim seçtiklerimiz büyük ölçüde hayatımızda etkili olmakla birlikte hiç de elimizde olmayan başka nedenler asıl belirleyici olmaktadır. Hayat bir bilgisayar oyunu değildir. Hayatımızda öyle istediğimiz zaman hayatımıza girecek ve çıkacak figüranlardan oluşmamaktadır. Belki bazı oyuncular bizim isteğimiz doğrultunda hayatımıza girer ve çıkarlar, ancak biz istemesek de hayatımıza girip çıkacak oyuncular da olacaktır. Hangilerinin hayatımızda daha etkili olacakları konusunda da ne bilgimiz ne de etkimiz vardır.

Toplumsal alan yalnızca aile ve iş çevresinden ibaret değildir. Buradaki hayat çoğu zaman sıradanlaştığı için insan kendisini yalnız ve robotlaşmış olarak da görebilir. İnsan sosyal bir varlıktır. Yalnızlık ve aşırı bireysellik bir rahatsızlıktır. Sevgi, aşk gibi duygular, insanın iç dünyasının dinamikleridir. İnsanı ötekine yaklaştırır ve onarıcıdır. İnsanın manevi dünyası da daha çok bu duygularla ilgilidir ve ihmal edilmemesi gerekir. İnsan toplum (cemaat) içinde kimlik bulur ve hayatı tanır, kendisini tanır.

Biriyle evlenmeye karar vermek hayatımız içindeki en önemli karardır. O nedenle herkes bu kararı verirken zorlanır. Kararın sonucu her zaman isabetli olmayabilir ve bunu da olağan karşılamak ve üstesinden gelmek yine insanın kendisine düşer. Bu konuda kişisel farklılıklar kararda etkili olmaktadır.

Google+ WhatsApp