
VAN’LI HACI KARDEŞLERİM
Her Hac mevsiminde, daha önce hacca gitmiş olanların hatıraları yenileniyor. Mukaddes topraklardan bir köşeyi ekranda gören, hemen kendi dünyasında geçmişe dönüyor, o anları hayal ediyor.
Biz Mekke’de Vanlı Hacı kardeşlerimizle birlikte kalmıştık. Otel yaklaşık bin kişilikti. Vanlı hacılar en büyük gruptu. Yaklaşık 350 kişiydiler. Hem Hac mevsimi hem de Van’da üst üste meydana gelen depremler, o hacı kardeşlerimizi aklıma getirdi.
Hac sırasında beni en çok etkileyen topluluklar arasında Vanlılar da vardı. Nasıl anlatayım bilemiyorum. Pek de olumlu etkilenmemiştim. Diğer gruplar da olumlu etkilememişlerdi. Mesela Doğu Türkistanlılar beni çok etkilemişlerdi. Çok güçlü kuvvetliydiler. Çok hareketli ve duyguluydular. Ancak göğüslerinde Çin yazıyordu. Ta ilk gençlik yıllarımdan beri özgürlüğü için şiirler yazdığım ata toprağının hacılarının göğsünde ne yazık ki, Çin yazıyordu. Onları her gördüğümde yüreğim cız etti. Konuşmak arzu ettiğimde de istekli görünmediler.
Bir de Kuzey Irak’tan gelen Hacı kardeşlerimiz vardı. Her birinin sırtında büyük yazılarla Kürdistan yazıyordu. Ne yalan söyleyeyim, ön yargılarım depreşti. Otuz yıldan daha fazla süredir ülkemin boğuştuğu bir tehlikeyi, bölünmeyi çağrıştırıyordu. Ara ara kendi kendime “Pakistan” yazınca bir şey olmuyor da “Kürdistan” yazınca niye işkilleniyorsun diye de çıkıştım. Türkiye’den gelen Kürtlerin bundan nasıl etkilendiklerini merak ettim.
Aynı otelde kalmamıza rağmen, aynı yemekhaneyi, asansörü, mescidi, servis otobüsünü kullanmamıza rağmen Vanlılarla bir türlü iletişim kuramadım. Eğer otelimizde Endenozyalı veya başka bir ülkeden hacılar olsaydı daha fazla iletişim kurabilirdim. Kendime haksızlık etmeyeyim. Yalnızca ben değil, bizimle aynı oteli paylaşan diğer hacılarda aynı durumdaydılar.
Kadınlar çamaşır yıkarken, asarken bile birbirine yardımlaşamadılar, kaynaşamadılar. Bunun niçin böyle olduğunu da anlayamadım. Başlarındaki hocalarıyla konuştum. Onlar da kendilerince dertliydiler ve sebebi açıklayamadılar. Kayseri’de de bir şubesi bulunan bir mağazalar zincirinin ortağı olduğunu öğrendiğim ve konuşabildiğim Vanlı yaşlı bir Hacı bunu “cahil “olmakla izah etti.
Bu bir nebze aklıma yattı.
Hep birlikte hareket ediyorlardı. Diğer insanlar yokmuş gibi davranıyorlardı. Yokmuş gibi biraz hafif kalır, önceliğin kendilerinde olduğunu var sayıyorlar, kaba bir güç gösteriyor, haksızlık yaptıklarını düşünmüyorlardı. Sanki birlikte olmaktan hoşlanmadıkları insanlarla aynı mekânları paylaşmanın hırçınlığı içindeydiler.
İçimden türlü düşünceler geçti. Bazen onlara hak verdim. Sürekli haksızlığa uğramış ve haklarını güç kullanarak elde etmiş bir topluluk ancak böyle davranır dedim. Bazen da onları suçladım. Bu bir ayrımcılıktı. O topraklar her renkten, ırktan insanın kardeş olduğu topraklardı. Hiç değilse burada kardeşliğimizi pekiştirmeliydik. Birbirimizi sevmeli, paylaşmalıydık.
Bayram Namazı çıkışında bir genç adamın “günahımı bile” sözlerini duyunca irkildim. Depreme yardım toplanıyordu ve o zır cahil ses böyle diyordu.
Cahil her yerde cahildi.
Ancak cehalet veya başka bir şey haksızlığı ve yanlışı gidermiyor. Cahil olmak sorumluluğu azaltmıyor.
Kardeşlik elini uzatmak için iki el lazım.
Vanlı Hacı kardeşlerimi seviyorum. Geçmiş olsun diyorum. Ne olur böyle bir felaketten sonra hiç değilse kendilerine uzanan kardeş elini tutsunlar. Arada sen ben kalmasın.