
EKMEK BULAMIYORLARSA PASTA YESİNLER
Osman Bölükbaşı ile ilgili fıkralar vardır. Bunlardan birinde uçakta İnönü’nün torunlarından birinden de söz edilir. Uçakla bir köyün üzerinden geçerlerken torun aşağıya para atılmasını, köylülerin sevindirilmesini ister. Bölükbaşı da lafı yapıştırır:”Para atarsak yalnızca bu köylüler sevinir, dedeni atalım, bütün millet sevinsin.”
Majestelerinin torunu bugün bir milletvekili. Hem de dedesinin partisinde. Üstelik Profesör sıfatı da taşıyor. Fıkradaki torun O muydu bilemem. Ancak aşağıdaki demecini okuyunca herhalde Odur dedim. Sarayda yetişen ve halktan uzak yaşayanların sorunlar karşısındaki o garip yaklaşımını Onun sözlerinde de görüyoruz. Bakın neler söylemiş Sayın Gülsüm Bilgehan Toker:
“Değerlendirmeyi tarihçilere bırakmak gerekiyor. Ama Dersim’i anlatan ve harekâtları eleştirenler bile orada bir sorun olduğunu kabul ediyorlar. Bu sorunun çözülme yöntemi bugünkü insan haklarına uymuyor ama o dönemde başka çare yokmuş zaten. Bence sonuca bakmak lazım. Sonuçta bugün Tunceli bölgesi en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar da var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı.”
Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler der gibi konuşmuş. Ekmeği bulamayan pastayı nereden bulacak diye bir derdi yok. Kendisinin ne ekmek ne de pasta diye bir sorunu yok.
İnsanların nasıl yaşayacakları ve ne olacaklarına karar verebileceklerini buna hakları olduğunu düşünebiliyor. Yanlış anlaşılmasın, insanların kendilerinin değil, majestelerinin böyle bir hakkı olduğunu düşünüyor. O devirde işler böyle yürüyordu diyor. Olanlar normal diyor. Hatta iyi bile oldu diyor.
Kayseri Sarız’a yerleştirilen, bir kısmı bugün şehir merkezinde yaşayan insanların ne yaşadıklarını biliyor mu? Bugün hangi zorluklar içinde yaşadıklarını biliyor mu? Nasıl bir yoksullukla boğuştuklarını biliyor mu?
O,majestelerinin askerlerine verilmiş birkaç kız çocuğunun asimile olmak şartıyla iyi bir hayat sürdüklerini biliyor. Onları örnek gösteriyor.
Sırça köşklerde yaşayanlar, salon sosyalistleri, halktan kopuk siyasetçiler. CHP’nin en büyük sorunu böyle bir ekiple siyaset yapması.
Ancak ezberler bozuluyor. Katiline âşık olanlar da hesap soruyor. Aşağıdan yukarı doğru bir hareket var. Her ne kadar varlığı yokluğu müsavi de olsa Dersim’li bir Genel Başkan var. Geçmişin hesabı soruluyor. Gerçekler can acıtıcı varlığıyla masalları yıkıyor.
Sırça köşklerin anlı şanlı sahipleri, sloganlarla yetişmiş, soyadlarıyla unvanlar almış, cahil ama ukala tipler sözleriyle alay konusu oluyorlar. Bu iyi oldu demekle iyi olmuyor. İyi olup olmadığını yaşayanlar söylüyor:
Sürgünlerden Ali Kılıçkaya: “Dersim katliamında benim ailem de büyük acılar çekti. Dedem köylülerle birlikte kurşuna dizildi. Babam da bizimle birlikte Balıkesir’e sürüldü. Çok büyük acılar çekildi. Sürgün olayını iyi anlamda yorumlamak mümkün değil. Sürgüne gönderilenler gittikleri yerlerde de iyi şeyler yaşamadılar. Horlandılar, aşağılandılar, haksızlığa uğradılar. O gittikleri yerlerde de büyük trajediler yaşandı. Hikâyenin bir de bu yönü var. Bu nokta da unutulmamalı. Sürgünlerin gönderildiği yerlerde insanlar ‘Bunlar insan yiyor’ diyorlardı sürgünler için. ‘Kuyruklu Kürtler’ diyerek aşağılanıyorlardı. O dönemlerde çekilen büyük acılara ben de şahidim. Sürgünün insanları geliştirdiği iddiasını da doğru bulmuyorum.”
Bu dönem sırça köşkte, pardon Pembe köşkte siyaset dönemi değil, ya köşkünüze dönün siyaseti gerçek sahiplerine bırakın, ya da köşkten çıkıp, halkın arasına karışın.