DAĞLARIN ARDINDAKI VATAN
(AVUSTURYA GEZİ NOTLARI)

DAĞLARIN ARDINDAKI VATAN (AVUSTURYA GEZİ NOTLARI)


28 Şubat tarihimizde önemli bir donum noktası. Aslında insanların hayatlarının her evresi önemli ayrıntılar içerir. Bizim için de bir kaç ay önce hac yolculuğu dışında yurt dışına çıkmamış birileri olarak, üstelik bir Avrupa ülkesine gidiyor olmamız nedeniyle bu tarih önemli hale geliyor.28 Şubat günü saat 8.10'da Kayseri havaalanından ucacağız. İki saat önce havaalanında olmamız gerekiyor. Sabah namazından sonra evden çıkmamız gerekiyor. Mehmet bizi havaalanına götürecek. O da bizden daha titiz ve erkenden yola çıkıyoruz. Yolda yiyecek bir şeyler alıyoruz. Gideceğimiz uçak şirketi, yemek hizmetini paralı yapıyormuş. Biz yıllarca yollarda bir şey yememiş insanlarız. Yolların ne kadar pahalı olduğunu biliriz. Memur ya da emekli maaşlarıyla ancak nasıl geçinilebileceğini de biliriz. Zaten bu yolculuk da promosyon gibi bir şey oldu. Hayırlı bir is için gidiyoruz. Masrafları erkek tarafı karşılıyor.

   Havaalanına saat altı gibi vardık. Bizden tedbirlisi yoktu. Önce biz varmıştık. Devlet memuru olmanın avantajını ilk defa böyle bir yolculukla da görmüş olduk. Aldığımızdan beri Hac hariç hiç kullanmadığımız yeşil pasaportlarımız ise yaradı. Vizesiz Almanya’ya gidebiliyorduk. Aksi halde bir ay önceden başvuru ve birçok prosedür gerekiyordu. Mehmet valizleri tartıp tartmadığımızı sordu. Evde tartmıştık. Yirmişer kiloya indirmiştik. Gözümüzü korkutmuşlardı. Elimizdeki tek çantanın ağır olduğunu ve bölmemizi istedi. Telaşlandık. Tarttığımızı 9 kilo geldiğini sorun olmayacağını, olursa bölmemiz gerektiğini söyledim. Korktuğumuz olmadı. Valizleri verdik Mehmet'i uğurladık. Daha uçağın kalkmasına bir bucuk saat vardı.

    Yolculuğumuz Münih’e olacaktı. Ancak uçağımız aktarmalıydı. Kayseri’den İstanbul’a oradan da Münih’e uçacaktık. Aktarmanın zor olacağını düşünüyorduk. Ancak valizler direk diğer uçağa gidiyormuş. İstanbul’a indiğimizde Osman karşıladı. Babası ve annesiyle onlar Ankara’dan binmişlerdi. Münih’e birlikte gidecektik. Bir zorluk yasamadan Münih uçağına bindik. Onlar çok heyecanlıydı.  Osman uzun direnmelerinden sonra nihayet bir aday bulmuştu. Arada sorun yoktu, ancak yine de hani gelin ata binmiş ya kısmet demiş gibi bir atasözümüz vardır. Bizim yolculuğa dahil olmamız da biraz bundandı. Sorun olmaması veya olursa giderilmesi için orada olacaktık. Her iki taraf için de ayni yakınlıktaydık. Seher, hanımın; Osman benim yeğenimdi. Uçakta yerlerimiz ayrı düşmüştü. Mustafa’yla biz ayrı oturduk. Onlar üçü birlikte oturdular. Mustafa’yla uzun zamandır böyle uzun süre birlikte oturup hasbıhal etmemiştik. Yolculuk boyunca hem kurulacak yuva konusunda, hem de memleket meseleleri konusunda konuştuk.

   27 Şubat günü Erbakan vefat etmişti. En çok da Ondan bahsettik. Mustafa, yeni görevinin verdiği psikoloji ile acaba diye soruyordu. Erbakan basit sağlık sorunları nedeniyle hastaneye yatırılmıştı. Yatırıldığı hastane konusunda da şüpheleri vardı. Secimler yaklaşmışken böyle bir ihtimal olabilir miydi? Ben zaten yaşlı olan Erbakan için böyle düşünmenin fazla şüpheci bir düşünce olacağını söyledim. Mustafa, Erbakan hükümetinin maliyedeki bürokratlarından biriydi. Birlikte çalışmaları olmuştu. Erbakan’ın hafıza ve zekâsına şahitlik edebilecek bir olayı anlattı. Başbakana bütçe sunumları sırasında bir hafta önce verilen rakamlarla bir hafta sonra verilen rakamlar arasındaki çelişkiyi yakalamıştı. O kadar rakamın konuşulduğu bütçe sunumundaki rakamları şifahen söylenen rakamları unutmamıştı. Rahmet dileyip, hayırla andık.

                 Uçakta ismimize yemek geldi. Şaşırmıştım. Meğer internetten yemek de istenebiliyormuş. Mustafa bize de yemek söylemiş. Biraz lüks kaçtı ama fena da olmadı. Yanımızdaki koltukta oturan yolcu, biraz kitap okuduktan sonra uyudu. Bir Trüktü. En azından standartlara uymayan bir Türk olduğunu anladık. Çünkü yolculuk esnasında kitap okuyordu.

    Münih’te iniş esnası ile ilgili de uyarılar almıştık. Polisin turist olarak gelenleri sorguladığı, paralarını sorduğu ve zorluk çıkardığı ifade edilmişti. İnişte biraz geride kaldık. Birlikte çıkalım istedik. Sorun çıkarsa Osman İngilizce meramımızı anlatacaktı. İlk olarak memurun yanına Selvi vardı. Memur Almanca bir şeyler sordu. Tabi hiçbirimiz bir şey anlamamıştık. Selvi de öylece bakıyordu. Osman’a işaret ettim. Memura yaklaştı. İngilizce konuştular. Memur bir daha hiçbirimize bir soru sormadı. Osman Turist olarak geldiğimizi söylemişti.

    Bu arada camekânlı bölmenin arkasından bizi takip eden Hüseyin Beyi görmüştüm. Bizi havaalanından Hüseyin Bey alacaktı. O Münih’te oturuyordu. Mehmet’in dünürüydü. Havaalanına yakın denilebilecek bir köydeki evine gittik. Sağ olsunlar evdekiler de bizim için hazırlık yapmışlardı. Birkaç saatlik dinlenmeden sonra Avusturya’ya asıl gideceğimiz hedefe yöneldik. Bizi Hüseyin Bey götürecekti. Aracın önüne bir navigasyon cihazı yerleştirildi. Yol boyunca bizim sohbetimize bu cihazdan gelen sesler karıştı. Hızımızdan döneceğimiz yöne kadar bize yol gösterdi. Halleine geldiğimizde hedefin karsımızda olduğunu söyledi. Hakikaten geleceğimiz evin önüne kadar gelmiştik.

Hüseyin Bey uzun süredir Almanya’daydı. Milli görüş teşkilatının çeşitli aşamalarında görev yapmış birisiydi. Erbakan’ın vefatı onu da derinden sarsmıştı. O gerçekçi bir insandı. Çocuklarını Türkiye’de okutmak istemişti. Kendisi de çocukları da Almanya’daki çoğunluğun aksine dil öğrenmek ve eğitim almak için çaba sarf etmişlerdi. Milli Görüsün geçirdiği safhaları gayet iyi biliyor ve gerçekçi analizler yapıyordu. Erbakan’ın teşkilatçı kişiliği ile gurbetçilere sahip çıkan bu teşkilatları kurarak büyük hizmeti olduğunu söylüyordu. Ancak bu teşkilatlara en büyük zararı çok ortaklı şirketlerin verdiğini de söylüyordu. İnsanlar bu şirketlere bu merkezlerde paralarını vermişlerdi.1990,2000 yılları arasında iyi tasarruf yapıldığı, bu tasarrufları değerlendirmek isteyenlerin bu şirketlerin iş bilmez yöneticilerine paralarını verdiklerini, daha çok kazanalım derken eldekinden olduklarını söylüyordu. 

Google+ WhatsApp