BİR AVUÇ TOPRAK GETİREMEDİM

BİR AVUÇ TOPRAK GETİREMEDİM


Bir önceki yazımın sonunda “gözyaşları ile ıslanmış Çanakkale toprağı” getirmeyi vaat etmiştim. Getiremedim. Üzgünüm.

Yazıya böyle başladıktan sonra, geriye söylenecek fazla söz kalmıyor. Ancak önce borçlarımdan başlayarak bir şeyler yazayım. Birinci borcum Kayseri Yozgatlılar Derneğine teşekkür borcu. Sonra yol arkadaşlarıma, gezi boyunca büyük nezaketiyle özür dileyip duran Sevgili yol emirimiz Necati Aktaş’a, yol nevalesi hazırlayan hanımlara ve kaptanlarımıza, hatta iki gün ayakta kalan Muavinimiz Mustafa’ya. Bir de yolculuğun olgunluk ve vakarla geçmesinde önemli olan tüm yol arkadaşlarıma.

Şimdi de özrümü beyan etmek istiyorum. İlk olarak şehitlerimizden özür diliyorum. Daha yola çıkmadan göğsümden kabaran hıçkırık ve gözyaşlarım orada akmadığı için. Bugüne kadar gitmediğim için. Rehberimizin de söylediği gibi öz ağlamayınca göz de ağlamazmış. Bahane aramaya gerek var mı? Bunları kendime söylüyorum. Elbet rehberimize de söyleyecek bir çift sözüm var.

Giderken iki dedemden bahsetmiştim. Bir de dedelerimden Gepçi Topal Yakup’un kardeşi Yusuf varmış. Mustafa oğlu Yusuf. Çanakkale’de şehit olmuş. Bunu dönerken öğrenmiş olduğum için kendime kızıyorum. Şehit dedemden özür diliyorum. Onu unuttuğum için. Onu bilmediğim için. Onu bana anlatmadıkları için. Onları bize unutturdukları için.

Çanakkale Geçilmez, büyük özdeyişinin hayale dönüştüğünü gördüğüm için özür diliyorum. Çanakkale geçilmiş. Çanakkale’de vuruşanların ve en kıymetlilerini orada bırakanların vuruştuğu gaye çiğnenmiş, yer ile yeksan olmuş. Üzerinde otlar bitmiş. Kaybolmuşlar.

Rehberimiz özelinden bir genelleme yapmak doğru olmayabilir. Ancak kendisinin verdiği bilgiler bu genellemeyi yapmamızı doğruladığı için genel ifadeler kullanabileceğimi düşünüyorum. Çanakkale’de son yıllarda gelen büyük akın karşısında rehberler örgütlenmişler ve kendilerinden başka kimsenin rehberlik yapmasına müsaade etmiyorlarmış. Beş yüz rehber varmış. Bizim gittiğimiz gün bin otobüsün geldiği söyleniyordu. Dernek üyeleri Çanakkale gezisi sırasında anlatılanların bir bütünlük içinde olmasını istedikleri için, kendi aralarında ilkeler belirlemişler. Bizim rehberimizde bu ilkeler doğrultusunda bir anlatım yaptı.

Bu anlatımın içinde daha önce gidenlerin rehber anlatırken gözyaşlarımızı tutamadık dedikleri hiçbir olay ve bilgi yoktu. Kendisine olaylara inmesini ve derinliği olan bir anlatım yapmasını söylediğimizde ben imam değilim dedi. Daha önce anlatılanların ise uydurma ve gerçek olmayan hikâyeler olduğunu söyledi. Kendi aramızda kararlaştırdık, biz böyle uydurma hikâyeler anlatmak istemiyoruz dedi. Yapacak bir şey yoktu. Tarihi ve coğrafi bilgileri, şehit sayılarını, bizim şehitliklerimizin sayılarını, yabancıların anıtlarının sayılarını dinledik.

Tuhaf bulduğumuz bilgiler de aldık. Şaşırdık. Mesela şehitlerimizden 70 bininin şok nedeniyle öldüğü gibi bir bilgiydi bu. Bir hikâye dinledik. Orada öğretmenlik yapan bir Bayanın kâbuslarından namaz kılmayı bırakarak kurtulduğunu öğrendik.

Aslında sonraki yazımın konusu olacak ama burada Çanakkale ziyaretlerinden rahatsızlık duyan birilerinin, buraya dokundukları ve ziyaretlerin yönünü değiştirecek bir hamleye giriştiklerini hissettim. Yazımı rehberle aramızda geçen bir diyalogla tamamlamak istiyorum. Kendisine olayları derinlemesine anlatmasını, manevi atmosferi veren bir anlatım yapmasını söylediğimde;

-Moralimi bozdunuz, dedi. Ben de;

-Ben de sizi dinleyince moralim bozuldu. Ben ondört saatlik yolu bunları dinlemek için gelmemiştim. Gelmeden bu bilgileri okuyarak gelmiştim, asıl morali bozulan benim dedim.

Google+ WhatsApp