
DALGA DALGA BOĞULUYORUZDAN
Başbakan uzun zamandır kimsenin söyleyemediği bir gerçeği ifade etti:
“1 dalga, 2 dalga, 3 dalga, 4 dalga filan... Bunlar toplumun huzurunu da doğrusu kaçırıyor. Bundan bizler de ciddi manada rahatsızız. Atılması gereken adımlar atılır, biter geçer. Ama bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe kusura bakmasınlar, bu dalgalarda bu ülke boğulur. Bu kadar bu iş bence uzatılmamalı.”
Şu anda sürmekte olan sayısız dava var. İlgili olduğumuz halde biz bile kim hangi davanın sanığı takip edemez olduk. Hatta haberlerde bu mahkeme haberleri geldikçe kanal değiştirmeye başladık. Samanyolu televizyonunun o bir zamanlar cepheden verir gibi verdiği haberler de dinlenilmez oldu.
Her sabah kalktığımızda, yeni bir dalga ile karşılaşıyoruz. Ergenekon ve Balyoz’dan sonra 12 Eylül ve 28 Şubat başladı. Yakında 27 Nisan için de düğmeye basılır. Burada bu davaları sürdüren savcılara destek anlamında çok yazı yazdım. Kamuoyunun desteğini istedim. Bugün gelinen noktada Başbakan’ın ifade ettiği gibi boğulmaya başladığımızı hissediyorum. Sanki bir dava sürecinden çok stratejik bir harekât varmış gibi. Neden dalga dalga sürdüğünü anlamıyorum. Her hafta belli sayıda emekli ve muvazzaf subayın gözaltı, sorgulama ve tutuklama işlemi yapılıyor. Gazeteciler bu sefer bundan sonraki dalga ile tahminler yürütmeye başlıyorlar. Çin işkencesi gibi.
Sonra darbe davalarında generalden, uzmana, en üst rütbeden en alt rütbedeki subaya sanıkların olmasını da anlamıyorum. Askeriyede işler emir komuta içinde yürümüyor mu? Emri verenle emri uygulayanın sorumlulukları aynı mı olmalı? Eğer bu bir süreç ise, eğer maksat bir daha kimsenin darbe yapmaya teşebbüs edememesi ise, darbeyi planlayanların yargılanması yeterli olmaz mı? Darbe yapan, darbe planı yapan ve bununla övünen sanık generalleri de anlamıyorum. Çıkıp ben yaptım, sorumluluk bana ait, emrim altındakiler benim emirlerimi uyguladılar, sorumlu arıyorsanız benim demiyorlar. Koca bir orduyu da töhmet altında bırakıyorlar. Koca bir orduyu ne zaman sanık sandalyesine oturacağım tedirginliğine girdiriyorlar. Onların arzuları tam da bu olabilir. Bir ordu yargılanamaz, biz de yargılanamayız mantığı ile hareket ediyor olabilirler. Savcıların ve mahkemelerin böyle bir duygu oluşmasına izin vermemeleri gerekmez mi?
Bugün ülkemizin geldiği demokratik olgunluk, ekonomik gelişmişlik ve özgürlük ortamı ile uyuşmayan bir durumla karşı karşıya olmamız, rahatsız edicidir. Dünyanın başka coğrafyalarındaki insanların gözlerini bize diktiklerini, Arap baharı gibi gelişmelere örnek değişim ve gelişimi yaşadığımızı da dikkate alacak olursak, bu görüntüler, ülkemiz gerçeğiyle uyuşmamaktadır.
Yargının bu etkin tavrı, rahatsızlık verici kabul edilmeye başlanmıştır. Başbakanın açıklamaları bunun son halkası olmuştur. Yargı yürütmeyi ve yasamayı rahatsız edici ölçekte etkinliğini artırınca, kısıtlayıcı düzenlemeler de kaçınılmaz olarak gelmektedir. Mit davasında olduğu gibi bu düzenlemeleri yapmak zorunda olmak da rahatsızlığın bir başka şekilde dışa vurmasıdır.
Vatandaş olarak bu dalga dalga tutuklamalar beni ürkütüyor. Yanlış anlaşılmasın, sıranın bana veya yakınlarıma geleceği endişesi değil benim korkum. Benim korkum dalga dalga boğuluyor olmaktan…