
OPERASYONLARI YAPAN KİMMİŞ?
Doğrusu hepimizin kafasında bir şüphe vardı. Ergenekon davasının başlamasından bugüne kadar yapılan operasyonlar ve şok tutuklamalar “vay be’” türündendi.”Helal olsun” diyorduk. Takdir ediyorduk. Savcılar desteklenmeli diyorduk. Savcıların ve yargıçların cesaretine hayrandık.
Ama içimizde de bir kuşku ve soru hep vardı. Bunlar bu cesareti nereden alıyorlardı? Bunca savcı ve hakim, sanki aynı tornadan çıkmış gibi hareket ediyorlardı. Bizim hukuk tarihimizde ancak darbe zamanlarında ve özel oluşturulmuş mahkemelerde bu olurdu. Rasgele atanmış var saydığımız hakim ve savcılar söz birliği etmişçesine hareket ediyorlardı. Birinin yerine diğeri geldiğinde de durum değişmiyordu.
Önceleri, bu cesaretin hükümetten geldiğini düşünüyordum. Hatta son operasyona kadar fikrim böyleydi. Güçlü bir hükümet vardı. Güvenlik güçleri hükümetin yönlendirmesiyle ve cesaretle hareket ediyorlar ve mahkemelerin önünü açıyorlardı.
Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ’un, Cumhurbaşkanı ve hükümet yetkililerinin açıklamalarına rağmen tutuklanmasından sonra, kafamdaki sorular arttı. Muhalefetin yandaş medya iddialarını çürütür şekilde, hükümetle birlikte çalışmış bir bürokrat, terör örgütü yöneticiliği iddiasıyla tutuklanmıştı. Benim de içinde olduğum bir grup, bu tutuklamayı anormal karşılamadı. Ne de olsa uzun süredir dillendirdiğimiz askeri vesayetin bir parçası olarak gördüğümüz biri tutuklanmıştı.
Oysa iddia edilen konuların tümü aynı zamanda hükümetin de sorumlu olduğu yürütme içinde yaşanmıştı. Hakkını verelim, bir de hükümete karşı, hükümeti yıpratma yönünde yapılan çalışmalar iddialar içindeydi.
Konuyu dağıtmayalım. Asıl dananın kuyruğu MİT yetkililerinin ifadeye çağırılması ile koptu. İfadeye çağırılanların yaptıkları iddia edilen eylemler, hükümetin politikalarından doğan eylemlerdi. Hükümeti yıkmaya, darbe yapmaya yönelik olmadığı gibi, terör örgütü kurmak da değildi.
Hükümetin yetkiniz yok diyerek karşı duruşuna Savcı mahkemeden yakalama kararı çıkartarak karşılık verdi. Savcılık bu sefer doğrudan hükümetin politikalarını soruşturma ve yargılama konusu yapmıştı. Mahkeme de bunu onaylamıştı.
Başa dönersek, bu mahkemeler ve savcılar belli bir hedefe yönelmiş görünüyorlar. Bu hedefin ne olduğunu bilmiyorum. Her biri ayrı ayrı yargı mensubu olan bunca insanın aynı hedefe doğru yönlenmesi tesadüf olamaz. Onları bu hedefe yönlendiren, çalışmalarında cesaretlendiren, arkalarında duran güçlü bir odağın olması gerekir.
Yargıyı yönlendirmesi muhtemel tüm kesimler şu an yargı tarafından sorgulanır durumdalar. Şu an ne askeri bir baskıdan bahsedebiliriz, ne de hükümetin yargısından söz edebiliriz. Soyut olarak hukukun onları yönlendirmesini ve hukuk adına bunları yapmalarını ihtimal dışı görüyorum. Hukukun sübjektif değerlendirmelerle ayrışmalar oluşturamaması neyle açıklanabilir? Neden içlerinden biri veya bir kaçı farklı bir yoruma sahip değiller? Biz ülkemizin en yüksek mahkemesinde kararların neredeyse yarı yarıya farklı yorumlarla alındığını biliyoruz. Bu kadar farklı hakim ve savcıyı aynı yorumlarda buluşturan bir güç olmalı değil mi? Ben de tam bu soruyu soruyorum. Bu büyük operasyonları yapan kim? Operasyonların arkasındaki güç kim?