FİTRE’DEN BİR SİYASET VE EKONOMİ YAZISI

FİTRE’DEN BİR SİYASET VE EKONOMİ YAZISI


 

Ekonomi ne kadar iyiye gidiyor denilse de, alt gelir gruplarının durumu o düzeyde iyileşmiyor. Aşağıdaki yazıyı dört yıl önce Ramazan’da kaleme almışım. Sadece fitre rakamlarını, rakamları değiştirdim.

Dört yıl önce ile bugün arasında asgari ücretli olanların durumlarında pek bir şeyin değişmediğini gösterdiği için yeniden köşeme taşıma ihtiyacını hissettim. Okuyunca siz de sanırım bana hak vereceksiniz:

Diyanet fitre miktarlarını açıkladı. En düşük fitre miktarı 8,5 TL olarak belirlenmiş. Bu miktarın belirlenmesi için dince tespit edilmiş ölçüler var. Ancak halk arasındaki yaygın fikir, bir kişinin sabah ve akşam bir günlük yiyecek miktarı olduğudur. Kısaca bir kişinin asgari mutfak gideri günlük 8,5 TL’dir. Kişiler bu miktarı ekonomik durumlarına göre artırabilirler. Ancak bunun altında tutamazlar. Dinin belirlediği ölçüye uymaz.

Biz işin dini veçhesini bir tarafa bırakarak ekonomik ve siyasi yönüne bakalım. Dört kişilik bir aile düşünelim. Hani istatistiklerde dört kişilik bir aile diye başlanıyor, biz de öyle başlayalım. Yukarıdaki hesaba göre dört kişilik bir ailenin en düşük hesaplama üzerinden bir günlük yiyecek masrafı 34 TL ediyor. Bunu otuzla çarptığınız da ise 1020 YTL ediyor. İşte dört kişilik bir ailenin asgari mutfak masrafı.

Hani sendikaların bazı hesapları var, uçuk kaçık, abartılı buluyoruz. Asgari ücret hesaplanırken kırk dereden su getiriyoruz. İşverenlerin çoğunluğu asgari ücret ödüyor, bazıları bundan bile kısıyorlar. Haydi, Diyanet İşleri Başkanlığının hesabına da bir mazeret uydurun.

Bu hesapta yiyecek dışında hiçbir kalem yok. Siz işçiye bu miktarı bile vermiyorsunuz. O zaman kazançlarımızın meşruluğunu, helalliğini sorgulamamız gerekmiyor mu?

İşte efendim rekabet var. Fazla verirsek kaybederiz, bizimle birlikte işçiler de kaybeder, şartlar ancak bu kadarını mümkün kılıyor, denilebilir. Ancak bu, kendimize emeğin hakkını verme ilkesini kabul etmediğimiz, rekabet ve kazanca feda ettiğimiz itirafından öte bir söz olmaz. Emeğin hakkını vermemek, emeği sömürmek, hak yemek olmaz mı? İş yapayım derken bir de kul hakkı yemiş olmaz mıyız?

Bunları ben hükümete değil, işçi çalıştıran işverenin vicdanına söylüyorum.

Şöyle bir hesap yapılıyor mu? Üretimimiz içinde işçilik maliyet payı şu kadar, Kazancımız şu kadar, kazancımızın yüzde kaçını işçimizle paylaşalım. İşçi maliyeti rekabetimizi ne kadar etkiliyor? Ne kadar maliyet kalemi var ve bunun içinde işçilik payı ne kadar? Bütün hesaplar sonunda ne kadar işçiye az veririz mi öne çıkıyor, ne kadar fazla veririz mi?

Kayseri’den ihracat yapan firmalar var. En çok rekabet bu firmalarda var. Dünyayla rekabet ediyorlar. Buna rağmen işçi ücretlerine bakın nispeten işçilerin durumu diğerlerine göre daha iyi. Eğer işçi ücretlerini düşük kılan rekabetse niçin bu firmalar bu yola gitmiyorlar?

Ramazan ayındayız.

Kazandığımızı sandığımız her şeyin bir de hesabının verileceğinin farkında olduğumuz bir aydayız.

Biriktirdiğimiz hiçbir şey bizimle birlikte kalmayacaklar.

Yanımızda çalıştırdığımız insanların zekâta ve sadakaya muhtaç kaldığı ve yardım almak zorunda kaldığı bir ortamda bizim zenginliğimiz ne ifade eder?

Çalışanlarımıza asgari fitre miktarını çok görmeyelim.

Google+ WhatsApp