
BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ DAHA
Hem orada okudum, hem de öğretmenlik yaptım. Orada hem zirveleri yaşadım, hem de düşüşleri gördüm. Kayseri İmam-Hatip Lisesinden bahsediyorum. Yeni adıyla Melikgazi Anadolu İmam-Hatip Lisesinden.
Biz O Okuldan mezun olduğumuzda, sadece bir üniversite, değişik fakültelerine öğrenci alıyordu. Sınıfımızdan mezun olan kırk kişiden 25’i aynı yıl bir üniversiteye girmişti. Biliyorum diğer arkadaşlar da daha sonra üniversiteye girdiler.
Öğretmen olarak Okuluma tayin olduğumda, üç yüzün üzerinde öğretmen vardı. Çeşitli binalarda 13 bin öğrenci ders görüyordu. Okuldan dağıldıklarında öğrencileri caddeler almıyordu.
Çok geçmeden büyü bozuldu. Önce Okulun orta kısmı kaldırıldı. Sonra da katsayı garabeti ile öğrencilerin üniversite yolu kesildi. Tek gidebilecekleri yer olan İlahiyat Fakültelerinde kontenjanlar düşürüldü. Mezunların imam olmalarına bile mânialar getirildi. Diyanete kadro verilmedi.
O büyük ve coşkulu nesli kaybettik.
Ardından biz öğretmenler, norm kadro fazlasıyız diye dağıtıldık. Okul binaları elden gitti. Merkezdeki bina bile öğrencisiz kaldı. Bina elden gitmesin diye uyduruktan bölümler açıldı.
Öğrenci bulalım diye varoşlara, köylere gidildi.
Bütün bunlar olurken, darbeyi hep dışarıdan görmedik. Yöneticilerin, biz öğretmenlerin de hataları oldu.
Okullara olan büyük ilgiyi hoyratça harcadık. Bize emanet edilen öğrencileri ve bizden büyük beklentiler içinde olan aileleri hayal kırıklıklarına uğrattık. Başarıyı da başarısızlığı da iyi yönetemedik.
Özellikle koltuk korkusu, yukarıdan aşağıya doğru bir baskı oluşturdu. Yöneticiler irade gösterip göğüslemeleri gereken baskıları, üzerlerinden atmak için, aşağıdakileri ezdiler. En çok da en altta kalanlar zarar gördü. Öğrenciler zarar gördü. Birlik beraberlik kayboldu. Zorluklar birlikte giderilmedi.
Gün geldi neredeyse müfettiş korkusu, Allah korkusundan baskın geldi. Gönüller kırıldı. Hizmet heyecanı ve kardeşlik hukuku kayboldu. Görenler hep dışarıdan olanlar nedeniyle olduğunu zannetti. Asıl içeride olup biteni, kaynayan kazanı göremedi.
Şimdi okula gidip bir bakın, ne göreceksiniz?
Öncelikle her yönüyle yenilenmiş, pırıl pırıl bir okul var. Okul öğretmenleri, idarecileri, derneklerin yöneticileri, yerel yöneticiler el ele vermişler, başarı için çabalıyorlar. Okulun merkezinde öğrenciler var. Öğrencilerin başarılı olması, öğrencilerin mutlu olması, okullarını sevmesi var.
Önceden olduğu gibi okuldan kaçmaya çalışan ve başka okullara nakil peşinde olan öğretmenler yok. Bir zamanlar burada çalışmış ve ayrılmış olanların yeniden dönme çabası var.
Çalışanlarda huzur var. Karşılıklı sevgi ve saygı var. Konuşmalarına, sohbetlerine girdiğinizde hep olumlu şeylerden bahsedildiğini görüyorsunuz. Eskiden olduğu gibi bir dokun bin ah işit kabilinden şikâyetler yok. Genel bir memnuniyet var.
Bir insan, yeri geldiğinde ne kadar önemli ve etkili olabiliyor burada görüyorsunuz.
Bütün bunları yazmamızın nedeni başarıya Allah Razı olsun demenin gerekliliğine inanmamızdır. Bir şey yapamıyorsak bari bunu diyebilmeliyiz. İş görenleri takdir etmeliyiz. Eleştirmek kadar, iyiliği övmek de daha iyisinin yapılması için olmalıdır.
Allah razı olsun Mikail Hocam!