SURİYE UMUTSUZ VAK’A

SURİYE UMUTSUZ VAK’A


Suriye’de yaşananları dehşetle izliyoruz. Devlet kendi halkına karşı acımasız bir vahşet uyguluyor. Sorunların çözümünü insanları yok etmek olarak gören bir gelenek devam ediyor. Baba Esad’ın bir günde binlerce insanı öldürdüğü Hama saldırılarının bir benzeri bugün oğlu tarafından yaşatılıyor.

Türkiye en uzun sınıra sahip komşusu ile sorun yaşamama adına, sınırlarının hemen yanı başındaki yangına seyirci kalabilir mi? Ya da buraya müdahale halinde kendisi hiçbir şey olmamış gibi durabilir mi?

İçten içe kaynayan bir bölgede “aman sessiz olun” demekle çözüm gelmiyor. Sınırları ve rejimleri suni olarak oluşturulmuş bölgede durup dururken taşlar yerine oturur mu? Denizler dalgalanmadan durulmaz denilmiş. Yaşananlar yeni doğumlar getirir mi?

Türkiye bir yandan “şark kurnazlığının” her türlü oyununu bilen muhatabının yaşattığı aldatılmışlığı yaşıyor. Bir yandan da halkı Müslüman bir devlete müdahale edilmesi halinde akacak kanın vebalini taşıyamayacağını hesaplıyor. Irak ve Libya örneklerinde olduğu gibi, işin sonu bir iç savaşa veya dış müdahaleye dayanırsa, bunu kendi halkına anlatamayacağını görüyor.

Bir zamanlar, dış kuşatılmışlığı ve ekonomik ambargoyu Türkiye’ye dayanarak aşan “kardeş” sözünü ağzından bırakmayan Esad şimdi, Türkiye’ye kulağını tıkıyor. Reform çağrılarının asıl hedefinin azınlık Baas iktidarının sonu olacağını düşünerek, ayak sürümeye devam ediyor. Bir taraftan da muhalefetin kolunu kanadını kırmaya devam ediyor.

Türkiye’nin Suriye konusunda yanıldığı anlaşılıyor. Suriye yalnız başına “Esad” demek değilmiş. Onun ikna edilmesi bir şey ifade etmiyormuş. İkna edilip edilmediği de şüpheli ya. Asıl iktidar Baas Partisindeymiş. Baas gibi bir azınlığa dayanan ve diktatörce ülkeyi yöneten bir yapının, demokratikleşmeyi istemesi, reformları kendi eliyle gerçekleştirmesi sadece bir hayalmiş.

Özgürleşme ve demokratikleşme birilerinin lütfetmesiyle veya dış müdahale yoluyla maalesef gerçekleşmiyor. Toplumların bunu istemesi ve bunun için gerektiğinde bedel ödemesi gerekiyor. Kaldı ki, dış müdahale ihtimali bile bir bedel ödetiyor. Irak halkının ödediği bedel ve elde ettikleri kıyaslandığında elde edilenin kocaman bir sıfır olduğu görülür.

Suriye halkı mevcut diktatörlüğe çok bedel ödemiştir. Bu sefer kendi özgürlüğü için bedel ödemeyi göze almalıdır. En azından şu ana kadar kaybettiklerine karşı bir borçları vardır.

Halk yığınlarının bir kurtarıcı bekleme eğilimleri vardır. Birçok Arap toplumu kendine Erdoğan’ı örnek alıp, Onun gibi birisinin gelmesini beklemektedir. Oysa Türkiye’de demokrasi kişilerin değil halkın bedel ödeyip, defalarca tökezledikten sonra tekrar tekrar istediği ve aldığı bir rejim olmuştur. O cesareti gösteren halktır. Öncülük eden liderlerin haklarını da teslim etmek gerekir. Menderes’ten, Özal’a, Abdullah Gül’den Erdoğan’a siyasi liderlerin öncülük ve cesaretleri de engelleri aşmada önemli olmuştur.

Suriye, umutsuz vak’a derken, bizim çabalarımızın sonuçsuzluğunu kast ediyorum. Asıl umut içeridedir. Suriye halkındadır. Halkın cesaretlendirilmesi ve rejimin meşruiyetini kaybettiği fikrinin yaygınlaştırılması ile rejimin dış hatlarının kesilerek zayıflatılması belki umutları artıracaktır.

Umut, zulüm ebedi olmaz, ezeli kuralındadır.

Google+ WhatsApp