BİRİNCİ Mİ, KAMİL Mİ?

BİRİNCİ Mİ, KAMİL Mİ?


Bizimle Batı arasındaki farkı başlıkta soruyu cevaplayarak bulabiliriz. Kendimize nasıl bir yol çizeceğimize de, nasıl bir hayat tarzını benimseyeceğimize de bu soru ışık tutabilir.

Konu üzerinde çok fazla örnek bulunabilir. Özellikle birinci ve en üstte olma, altta kalmama konusunda, bunu başarmak için neler yapılabilir konusunda ciltler dolusu kitap vardır ve gençlere hararetle tavsiye edilmektedir. Kişisel gelişim kitaplarından bahsediyorum. Bu kitapların içeriğinde verilen örnekler o kadar çok ve inandırıcıdır ki, hiç sorgulamadan her kültürden insan tarafından kabul görmektedir. İnsanlar bu kitaplarda kendileri için yararlı şeyler bulmaktadırlar. Hayatlarının belli aşamalarında karşılaştıkları sorunları ve zorlukları aşmak için tavsiyeler görmektedirler.

Nihai hedefi ve sonuçlarına bakıldığında “insan insanın kurdudur” felsefesinin bir sonucu olarak, rekabet, çatışma, öne geçme, yenme, yenilmeme konusunda bir kişisel gelişimden bahsedildiği görülmektedir. İnsanın her konuda öne geçme, birinci olması mümkün müdür? Elbette değildir. Enerjisini, neredeyse tüm hayatını böyle bir kavga uğruna tüketmesi bir gelişim midir? Elbette değildir.

İnsan bir yarış tazısı değildir. Kaldı ki, tazının bile yarışçılığı hayatının tek gayesi ve hedefi değildir. Var olmak ve yaşamak için kendisine verilmiş bir yeteneği kullanmasıdır.

Biz de insan için “kemal” olgunluk, kâmil olma hedefi konulmuştur. Bunun için birileriyle değil, kendisiyle çatışması, kendi iç hesaplaşmasını yapması istenmiştir. Burada insan insanın kurdu değil, aksine yardımcısıdır. Çünkü insanın en büyük düşmanı yine kendi nefsidir. Olgunluğa erişmesi için nefsiyle mücadele etmesi gerekir.

Geçenlerde bir dost yüzüme karşı beni övünce, çok mahcup oldum. Kendisine de insanların yüzlerine karşı övülmemesinin bizim kültürümüzün bir parçası olduğunu söyledim. O,iyiliklerin takdir edilmesi, marifetin iltifata tabi olması gibi gerekçelerini sıralarken, beni anlamamış görünüyordu. İyi yapılan şeyleri takdir etmek başka bu iyiliği yapan bir kişi bile olsa şahsı övmek başka. Övgüyü yapan kişi ne maksat taşırsa taşısın, övülen kişi için tehlikeli bir yolculuk başlamaktadır. O tehlike nefse hoş gelen övünme, kibir gibi duyguların kişiyi köleleştirmesi tehlikesidir. Sonunda kişiyi nefsine köle yapabilecek bir tuzakla karşı karşıya gelmektedir.

Kendisine bir kişinin yüzüne karşı sen yalancısın, hırsızsın denilmesinin de tehlikeli bir durum olduğunu anlattım. Övmeyle yermenin aynı oranda tehlikeli olduğunu söyledim. Bir suçu yüzüne söylenen kişi, nefsanî nedenlerle ya o suçu savunmaya geçer ve daha çok günaha girer, ya da o suç üzerine yapışmış olur ve artık utanıp sıkılmadan o suçu işlemeye devam eder. Yani yüzü yırtılmış olur. Her durumda kişi için tehlikeli bir durumdur.

Peygamberimizin yanında öğrenci olarak bulunanlara hiçbir zaman bunu niye yaptın veya yapmadın demediğini, doğru ve yanlış davranışları anlatarak o kişinin doğru olanı kendisinin seçmesine imkân verdiğini biliyoruz.

Bu yöntem insana kendi insani ve vicdani hukukunu oluşturmakta ve kendiliğinden bu hukuku uygulama yolunu seçmesini sağlamaktadır.

Birinci kısımda anlatılan insanla, ikinci kısımda anlatılan insan arasındaki farkı, iki dünya görüşü arasındaki fark olarak görebiliriz.

İnsanların temel sorunu ve sorusu da buradan kaynaklanmaktadır. En birinci ben mi olmalıyım? Yoksa kâmil biri mi olmalıyım?

Google+ WhatsApp