
ÇANAKKALE RUHU, İNANIYORSANIZ ÜSTÜNSÜNÜZ
Çanakkale savaşları, tarihimizin önemli dönüm noktalarından biri olmasına rağmen, yeterince değerlendirilemeyen; sebep ve sonuçları iyice araştırılmayan, tarihin karanlık ve küflü sayfalarında kalmış bir anı olarak görülmektedir. Son zamanlarda uzak doğudaki bazı ülkelerden, kendi tarihlerine milat sayarak, bu topraklara gösterilen resmi ve sivil ilgi, bizim de halkımızın ruh dünyasına esintiler taşımıştır. Birden yurdun her yerinden insanlar bu toprakları görmek, yaklaşık doksan yıl öncesinin havasını teneffüs etmek için buralara gelmeye başlamışlardır. Bu ziyaretlerden rahatsız olanlar ve rahatsızlıklarını dile getirenler bile olmuştur. Bu ziyaretçiler doğayı mı, tarihi mi, kendilerinde aradıkları köklerin ipuçlarını mı, yoksa Çanakkale’nin ruhunu mu aramaktadırlar? Savaşın taraflarına baktığımızda, bir tarafta İtilaf Devletleri olarak bilinen İngilizler, Fransızlar ve müttefikleri bulunmaktadır. Âdeta yeni bir müttefik haçlı ordusu, büyük bir donanma ve yaklaşık beş yüz bin kişilik bir ordu ile boğazı geçmeye çalışmaktadır. Osmanlı ordusu ise tüm Osmanlı tebaasından koşup gelen Mehmetçiklerden oluşmaktadır. Şimdi, Çanakkale’de şehitler anıtını gezenlerin gözlerini buğulandıran, bugün bizden çok uzaklarda kalmış diyarlardan, burada şehit düşmüş askerlerin künyeleridir. Türk, Kürt, Arap, Arnavut, Boşnak, Pomak, Laz, Çerkez… Hepsi omuz omuza toprağı buram buram şehitlik kokan Çanakkale sırtlarında yatmaktadır. Düşmanın hedefi bellidir. Osmanlı devleti kendisinin sömürgeci emelleri önünde en büyük engeldir. Mutlaka saf dışı bırakılmalıdır. Mirası paylaşılmalı ve yok edilmelidir. İstanbul’a ise Çanakkale’den geçilmektedir. Çanakkale bir boğazdır. Sıkılan sadece Çanakkale değil, Osmanlı devletinin boğazıdır. Düğüm Çanakkale’dedir. Düğüm çözülmeden hiçbir hamlenin değeri olmayacaktır. Bin yılda çözemediği düğümü çözme fırsatı, bin yılda bir eline geçmiştir. Bunun için her türlü kayıp ve fedakârlık göze alınmıştır. Mehmetçik ise boğazını sıkan elin nefesini kesmesine, kendisini yok etmesine, tarihi tersine çevirmesine izin vermeyecek kadar inançlı, azimli ve kararlıdır. Onun imanında; “inanıyorsanız üstünsünüz, inanıyorsanız zafer sizin”, onun imanında; “Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyin, aksine onlar diridirler, fakat siz bilmezsiniz” , onun imanında; “şehitler ölmez” vardır. Her iki tarafın da hedeflerini kendi kutsallarına dayandırdığı açıktır. Ortada bir hilâl-haç kavgası vardır. Mehmetçiğin var olma, vatanını, istiklâlini, namusunu, mâbedini koruma mecburiyeti düşmana baskın gelmektedir. Savaşın sonucunu belirleyen de, orduların amaçlarına olan inançlarındaki derinlik, samimiyet ve fedakârlık olmuştur. Bu savaşı bir masallar ve menkıbeler dizisi gibi sunmak gerçeği tüllemektir. Bu savaştaki her bir askerin, her bir şehidin hikâyesi bir ordunun hikâyesidir. Savaşa evlatlarını gönderen milletin hikâyesidir. Çünkü bu, topyekûn bir milletin savaşıdır. Bu savaşa gönüllü katılmış okumuş-yazmışlarımız, bir nesil, hayatlarıyla vatanlarına olan borçlarını ödemişlerdir. Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor Bir hilâl uğruna yâ Râbb, ne güneşler batıyor! Çanakkale savaşları kısa sürede olmuş bitmiş değildir. 3 Kasım 1914’de başlayan savaş ancak 9 Ocak 1916’da sona ermiştir. Üstünden koca iki kış geçmiştir. O daracık alanda, on binlerce askerin baş etmek zorunda kaldığı, sadece mermiler ve bombalar değil, çetin tabiat şartlarıdır. Düşman, donanmasının üçte birini, ordusunun yarısını (213 bin 980) kaybetmesine rağmen Mehmetçiğin direncini kıramamış, kendisi de kolay kolay pes etmeyerek savaşı sürdürmüştür. Mehmetçik ise yaşayan tek nefer, tüten tek ocak var oldukça mücadeleye devam edecektir. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müthiş tipidir: Savrulur enkazı beşer…
Her bir şehidin bir ocağı, anası, evladı, yâri… vardır. Gölgelerin uzadığı, seslerin sustuğu zamanlarda siperlerden yükselen yanık türkülerin çağırdığı bir sıla, bir gurbet vardır. Ateşin ve barutun, kanın ve alevin yamaçları sardığı zamanlarda ise ölümün soğuk ve cüretkâr çağrısı. Bilenlerin ayetler okuyarak, bilmeyenlerin tekbir ve şahadet haykırışlarıyla, değil sılayı, tendeki canı unutarak ölüme uçtukları bir ruh halidir yaşanan. Hemencecik yanı başında; düşen, şakağından akan sıcak ve mukaddes kanı göğsünün üstünde donan, can arkadaşının, kardeşinin ötelere uzanmış donuk bakışlarında, cennet bahçelerinin ışıltısı aksetmektedir. Bu, karşılığı cennet olan bir alışveriştir. İşte direncin kuvveti de buradadır. Bu büyük savaşın sonuçları da büyük olmuştur. Bu savaş, sömürge imparatorluklarının kibir, gurur ve saldırganlıklarının sonudur. Savaştan sonra İngiliz hükümeti düşmüştür. Rusya’da rejim değişmiştir. Bütün dünya mazlumları için direncin meşalesi tutuşturulmuştur. O günün şartlarında bu savaş günü gününe izlenmiş, mazlum ve müstemleke ülkelerde Mehmetçiğin zaferi için dualar edilmiştir. Savaşın yaşandığı topraklarda, şehitlerin torunlarına, şehitlerin yüksek iman ve maneviyatından bahseden kılavuzların anlattıklarından rahatsız olup, milletimizin dînî ve manevî yapısının öne çıkmasını istemeyen birilerinin, bugün anlaşılmaya başlanan Çanakkale ruhunu gizlemeye gücü yetmeyecektir. Bugün de dünyada savaşlar oluyor. Hatta bazı savaşları oturma odamızdan izliyoruz. İşgal edilmiş topraklar, yıkılmış mabetler, kirletilmiş namuslar, anaların, yavruların çığlıkları… Irak, Afganistan, Çeçenistan, Türkistan, Filistin… Dünyanın her yanında direnen, mücadele eden, ölüm-kalım kavgası veren insanlara Çanakkale’den bir mesaj, bir öğüt olmalıdır. İşte savaşan her Mehmetçiğin dünyanın her bir yanında yükselen çığlıklara verdiği bir cevaptır Çanakkale. İçi titreyerek, bazen gözyaşı dökerek siperleri dolaşan yeni nesillere, bir öğüttür Çanakkale. Mehmetçiğin değerlerini ve üstünlüklerini yok saymayı ve yok etmeyi düşünenlere bir tokattır Çanakkale. Uğruna şehitler verdiği vatan topraklarını, bölmeye çalışanlara, bir ibrettir Çanakkale. Hâlâ aklımızın, hayallerimizin, duygularımızın kavrayamadığı, bir destandır Çanakkale.
(İlkadım Dergisinden)