DEPREM İMTİHANDIR

DEPREM İMTİHANDIR


Van’da yaşanan deprem sonrası, iki taraflı bir panik yaşandığı gözlendi. Bir tarafta bölge halkının etnik kimliği dolayısıyla, zaten var olan fay hattının daha da derinleşmesi endişesini yaşayanların duydukları endişeler vardı. Diğer tarafta da etnik kimliği kullanarak bir ayrışma arzu edenlerin, şimdiye kadar başardıklarının bir olayla yok olacağı korkusu vardı.

Aslında gerçekte ne depreme uğrayanların, ne de onlara yardıma koşanların aklının ucundan geçmeyecek böylesi korkular birilerinin örgütlemesi ile hayata geçirilmeye çalışıldı. Devletin, sivil toplum örgütlerinin ve milletin felakete maruz kalmış olanlara anında gösterilen bir refleksle yetişmesi birilerini rahatsız etmişti.

Hemen ilk günden “devlet nerede”,”biz doğulu olduğumuz için yardım etmiyorlar” gibi sözlerle yaşanan acıyı ayrışmanın bir görüntüsü olarak vermeye ve ayrışmayı körüklemeye çalışanlar oldu. İnsanların acıyla ve öfkeyle söyledikleri sözler ön plana çıkarıldı.

Belediye Başkanı’nın BDP’li olması da bir ayrışma nedeni olarak görüldü. Kriz masasında niçin olmadığı sorgulandı. Buradan bir sonuca varılmaya çalışıldı. BDP’liler yardım organizasyonlarını kendi başlarına ve ayrı olarak yaptılar. Özellikle çadır konusundaki eksikleri dile getirerek merkezi idareyi suçladılar. Yapılan yardımlar içinde BDP’li belediyelerin yaptıkları yardımlar devede kulak kalınca, kendilerinin dışlandıklarını ileri sürdüler. Başbakan’ın hemen o gece Van’a geldiğinde karşılayanlar arasında niçin Belediye Başkanı yoktu diye sorulmadı. Yargısız infaz olur diye düşünülerek “bu siyasal hareketin temsilcilerinin TC Başbakanını kendi Başbakanları olarak görmedikleri “ söylenemedi. Durumun naifliği nedeniyle içeriye “kardeş kokusu” mesajı verdikten sonra örgütün yayın organlarına “yardım gelmediği” demeçleri verenlere, niçin böyle olduğu da sorulamadı.

Hatta bazı TV kanallarında “onlar” ve “biz” denilerek yapılan söylemler en ağır azarlara uğradılar. İnsanlar acı içinde kıvranırken “kardeşleri” tarafından terk edildikleri, yalnız bırakıldıkları duygularına kapılmaları tehlikesi korkuttu.

Ama kabul edelim ki, her iki tarafında içlerinde ırki bazı titreşimler oluştu. Bunlardan bazıları da dışa vurdu.

Aslında asıl imtihanın da tam da bu olduğunu görmemiz gerekir. Daha öncede yazdım. Deprem bir imtihandır. İnsanlar yaptıkları veya yapmadıklarıyla sık sık imtihan olurlar. Hayatın tümü imtihandır.

Yaşadığımız zamanın, depremin olduğu bölgenin en büyük kırılma noktası da zaten bu değil mi?

Türk veya Kürt, bu Müslüman millet ırkçılık denilen, milletleri faylara ayırarak bölen ve acılar yaşatan böyle büyük bir illetle imtihan olmaktadır.

Deprem sonrası bu vatan toprağında yaşayan her bir birey, bu imtihandan geçmektedir. Ya yaralar sarılarak kardeşlik pekişecektir, ya da ayrılık körüklenerek, faylar derinleşecektir.

Olayın sıcağıyla, çaresizliğin ve cehaletin kışkırtmasıyla yaşananlar, yağmalar, kavgalar; asıl resme uymamaktadır. Gözlerden dökülen bir damla yaşın gücü ve görüntüsü bütün yangınları söndürmeye yetecek kadar içtendir. Aynı kıbleye yönelen insanların, dualarında buluştukları nokta, fesatçıların oyununu bozacaktır.

Deprem korkutmuştur, depremin imtihanı da korkutucudur. İnşallah bu imtihanı hep birlikte başarırız ve Rabbimizin müjdelediği kullarından oluruz.

Google+ WhatsApp