YENİ AK PARTİYİ BİTİRME PLANI BU MU?

YENİ AK PARTİYİ BİTİRME PLANI BU MU?


Madem para ile yoruma başladık. Aynı yoldan devam edelim. Sistemleri izah ederken merkez ve çevre ilişkisinden bahsedilir. Bu kavramlar yine daha ziyade ekonomi ile ilgili kavramlardır. "Merkez-çevre ikiliği siyaset bilimi çalışmalarında daha çok yöneten-yönetilen ilişkileri etrafında ele alınmaktadır. Buna göre merkez; ülke içinde iktidarı elinde bulunduran, toplumun büyük kesimine tahakküm eden ve yönetici elitlerin yaşadığı kültür ve sanat etkinliklerinin yoğunlaştığı, ülke ekonomisinde önemli ağırlığı olan, sanayi ve iş merkezlerinin bulunduğu, kısaca toplumun mukadderatına egemen olan bölgelerdir. Çevre ise merkezin tasarruflarına maruz kalan, etken değil edilgen olan, iktidar kullanımına ortak edilmeyen, merkeze devamlı kaynak sağlayan kesimleri ifade etmektedir" Çevrenin merkeze doğru hareketi, darbelerle kesilmiştir. Ancak çevre o kadar güçlenmiştir ki, merkezin darbeyle bile direnme imkânı kalmamıştır. "Türkiye'nin siyasal ve toplumsal yapısı 1980'den sonra önemli bir değişim sürecine girmiştir. Bu süreçte çevresel unsurlar ekonomik, sosyal ve siyasal bakımdan önemli yapısal dönüşümler yaşamış ve bu durum merkezle çevre arasındaki güç dengesini değiştirmiştir. 1980'lerden başlayıp 1990'larda daha görünür hale gelen sosyo-ekonomik ve dinsel dönüşüm sürecinde çevresel dinamiklere öncelik ve ağırlık veren liberal politikalar ve küreselleşmenin getirdiği teknolojik, bilimsel ve diğer yenilikler çevre adına zihinsel bir yenilenmeyi ve geleneksel düzenin dönüşümünü de beraberinde getirmiştir (Özdemir, 2005: 840). "Neticede çevre; finansal bağlantıları, piyasası, yeni elit sınıfıyla birlikte yenidünya düzenine ve batılı gelişmiş değerlere açık kendi merkezi inanç ve değerlerini oluşturmuştur. Bu değişimle birlikte "çevre" Türkiye'nin sosyal, ekonomik ve siyasal arenasında yeniden konumlanmıştır. "1990'lardan itibaren yeni orta sınıfın almaya başladığını söylemek mümkündür. Daha çok orta ölçekli kentlerde oturan, küçük veya orta boy iletmelerde çalışan, bir kısmı hem işveren hem de çalışan olan bu kesim, geleneksel taşra esnaf ve tüccar zümresiyle bütünleşerek yeni orta sınıfı oluşturmaya başlamıştır. Son dönemde daha görünür hale gelen yeni orta sınıfı geleneksel cumhuriyetçi burjuvaziden ayıran en büyük özellik kültürel olarak muhafazakâr, siyasal olarak ılımlı otoriter ve milliyetçi, iktisadi alanda ise serbest girişim taraftarı liberal bir karakterde olmasıdır. Neticede Özal'ın başlattığı liberalleşme, tüm toplumsal kesimlerin olduğu gibi muhafazakâr kitlelerin de görünür hale gelmesine yol açmıştır. Ekonomik refahla birlikte bu kesimin çocukları iyi okullarda eğitim görerek, devlet kademelerinde ve ekonomide yer almaya başlamış böylece hem bürokraside hem de iş dünyasında yeni ve farklı bir sosyal oluşumla karşılaşılmıştır. "Piyasa ekonomisinin yanında Özal'ın getirdiği önemli bir yenilik de enformasyon ve kitle iletişim araçlarının özel sektöre açılmasıdır. Özal döneminde alt yapısı oluşturulan internet ve özel televizyon kanalları ileriki dönemde sivil toplum ve evrensel değerlere yatkın yeni toplumsal bilincin yerleşmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Bu fırsattan etkin biçimde yararlanan muhafazakâr çevreler, yayın organları, radyo ve televizyon kanallarıyla kendi bilgi ağını oluşturarak topluluk bilincini geliştirmiş ve bunu geniş kitlelere yaymıştır. Daha da önemlisi küreselleşme ve kitle iletişim teknolojilerindeki gelişmeler bu kitlelere dünyanın diğer yerlerindeki insanları, hayat görüşlerini ve farklı kültürleri tanıma imkânı vermiştir. Böylece bir karşılaştırma yapma imkânı bulan insanlar batılı toplumlara bakarak, kendi sahip oldukları ya da olamadıkları açısından yaşadıkları koşulları sorgulamaya başlamışlardır." "AK Parti İstanbul merkezli sanayi burjuvazisiyle iyi geçinse de asıl desteği Anadolu'nun sanayi burjuvazisinden görmüştür. Bu bakımdan İstanbul burjuvazisinin geleneksel olarak sekülerizm ve Kemalizm üzerinden yürüyen devletle sembolik ilişkisine karşı, Anadolu burjuvazisi hükümetle ekonomik ve kültürel işbirliğine dayalı bir ortaklık geliştirmiştir. Dolayısıyla AK Parti devlet iktidarını, finansal kaynakları yeniden düzenlemek ve dağıtmak için yeni kurumlar ve değerler geliştirmiştir. Bugün orta sınıfın iktidara yönelik hamlesi kendini AK Parti'de ifade etmektedir. Zira endüstriyel üretimden pazarlamaya, bankacılıktan medyaya kadar ekonominin bütün alanlarında rakiplerinden hiç de aşağı kalmayan muhafazakâr elitler, çoğunluğu iş adamları, üst düzey uzman, teknisyen, bu konum ve işleve aday üniversite öğrencilerinden oluşan orta sınıf kesimidir. AK Parti'yi siyasal merkeze tam anlamıyla nüfuz edememiş, ancak toplumsal merkezde konumlanan bir parti olarak tanımlayabiliriz. Her ne kadar geleneksel seçkinlerin oyunu ve onayını alamasa da devletin merkezinde üslenmiş cumhuriyet elitlerinin yerini almaya aday karşı elitleri olan bir partidir. İktidardaki varlığıyla "merkez"de ama ruhuyla "çevre"dedir (Vergin, 2007b: 74). Ne demek istiyoruz? Bu kadar çevre merkez lafına niçin girdik? İzah etmeye çalışacağım. Bugün AK Parti çevreden gelip kendi merkezini oluşturan elitlerden oluşan bir partidir. Kadroları, bürokrasisi böyle oluşmuştur. Dayandıkları bir sermaye sınıfı vardır. O sermaye sınıfı büyük ölçüde AK Partinin kendi elleriyle oluşturduğu bir sınıftır. Oysa o sermaye grubu artık AK Partinin dayandığı çevreden, bilinen eski merkeze kaymıştır. Daha önce MÜSİAD veya TUSKON üyesi olan birçok firma artık TÜSİAD üyesidir. TÜSİAD, 200-250 üyeye sahipken nasıl oldu da üye sayısını iki katından fazlaya çıkardı? Üyelik konusunda tutucu oldukları bilinen zenginler kulübünün cömertçe kapılarını yeni üyelere açmaları, hatta yönetim kadrolarını teslim etmeleri niçindir? Elbette niyet okuyamayız. Ancak yorum yapabiliriz. Bunu da sorular sorarak yapabiliriz. Acaba AK Parti ANAP'laştırılabilir mi? Yani kendi içinden bitirilebilir mi? Yeni seçim sürecinde belirlenecek adayları yine bu seçkinler belirleyecekse mümkündür. Üç dönem sınırlaması da çok büyük bir revizyon imkânı sunmaktadır. Erdoğan'ın da olmadığı bir AK Parti, Mesut Yılmaz'ın ANAP'ı haline getirilebilir mi? Ezgi Başaran'ın Nurjuvazi başlıklı söyleşisini ve A.Dilipak'ın son yazılarını bir de bu çerçeveden tekrar okumakta fayda var. Gezi olaylarını ve çevreden merkeze gelmiş, TÜSİAD üyesi olmuş, bazı meşhur iş adamlarının geziye desteklerini de bu açıdan yeniden gözlemlemeli. AK Partinin aslında kuşatılmış ve tek direnen adamın da Tayyip Erdoğan olduğu yorumlarını da eklemeli. İç ve dış çevrelerin neden özellikle Erdoğan'ı yok etmeyi amaçladığını. Bir de paranın yolunu seçenlerin nerelere savrulabileceği ihtimalini. AK Parti merkeze mahkûm olmayı mı, yoksa çevreden yeniden merkeze yürümeyi mi tercih edecek? Zengin elitleri mi, yeni orta sınıfı mı, yoksul, muhafazakâr tabanını mı?

Google+ WhatsApp