HATALAR AYNI

HATALAR AYNI


Bir yazımda hükümetin halkla çözüm yolunu seçerek yanlış yaptığını söyleyerek eleştiride bulunmuştum. Cemaatlerin veya sivil toplum örgütlerinin tabanını oluşturan kitlenin aynı zamanda hükümetin destekleyicisi olduklarını, cemaat veya örgütler olmadan da onların desteğini alabileceğini var sayan politikalar üreterek örgütleri zayıflattığını ifade etmiştim. Örnek olarak da Memur Sen’i vermiştim.

Bunun tek taraflı bir eleştiri olduğunu düşünerek, karşı tarafla ilgili düşüncelerimi de bu yazımda ifade etmek istiyorum. Cemaatlerin ve sivil toplum örgütlerinin gözden kaçırdıkları bir hususa dikkat çekmek istiyorum.

Acaba bugün ulaştıkları zirve noktasına gelmeleri, yalnızca kendi çabalarıyla mı oldu?28 Şubat dönemi devam ediyor olsaydı, bugünkü ulaştıkları rakamsal desteğe, maddi imkânlara ve yaptıkları hizmetlere ulaşabilirler miydi?

Ben ulaşamayacakları kanaatindeyim. Belki önceki büyüklüklerini bile koruyamazlardı. Önce bu gerçeğin altını çizerek başlayalım.

İkinci olarak da örgütler veya cemaatler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, iktidar tekdir. İktidara alternatif olmak, iktidar üzerinde vesayet oluşturmaya çalışmak ve bunu iktidarın imkânlarını kullanarak yapmak doğru olamaz. Demokratik ülkelerde iktidara talip olma hakkı vardır. Doğrudan muhalefet ederek, er meydanına çıkarak, halka kendinizi anlatarak iktidara talip olabilirsiniz. Halk uygun görürse sizi iktidar yapar. Ya da siyasi hareketin içinde alternatif kadro ve programlarla önce siyasi parti iktidarı, sonra da ülkenin iktidarı hedeflenebilir. Bunun meşru yolları vardır.

Bizim ülkemizde maalesef, iktidar vesayet oluşturularak aranmıştır. Bunun askeri bürokrasi üzerinden yapılanı ile uzun süredir yapılan mücadele belli bir mesafe almışken, bürokrasinin başka kanalları kullanılarak yeni bir vesayet oluşturulmaya çalışılmasına müsaade edilemez.

Dini terminolojide kullanılan “fitne” sözcüğü, her siyasi ayrışma ve çatışma ortamında tekrar tekrar gündeme gelmektedir. Siyasi bir tavrın siyasi olarak ele alınıp eleştirilmesi bile dini bir terim olan “fitne” ile karalanmaktadır.

Hükümetin tavrını eleştirirken, cemaat veya sivil toplum örgütlerinin de kendi tavır ve siyasi duruşlarını gözden geçirmelerini istemek niçin fitne olsun?

Asıl fitne ve anarşi toplumsal düzeni ayakta tutan “ululemr’e” itaatsizlik değil midir? Ayrışmak, parçalanmak, gücü bölmek, kardeşlerin arasını açmak, kardeşleri birbirine düşürmek fitne değil midir?

Sivil toplum ve cemaatlerin istikrar ve barışın, gelişme ve refahın arttığı zamanlarda güçlendikleri ve hizmetlerini yürüttükleri bilinmektedir. İstikrarı, barışı, gelişme ve refahı dinamitleyecek her türlü hareket fitnedir. Ayet ve hadislerde açıkça uyarıldığı gibi, fitne geldiğinde yalnızca fitneyi çıkaranlar değil, tüm toplum zarar görür. En çok da fitneyi çıkaranlar zarar görür.

Bir cemaatin içinden, bir sendikanın içinden başka bir cemaat, başka bir sendika çıktığında bu fitne olarak nitelenir. Bu niteleme ne kadar doğrudur bilinemez. Zira bazen sonradan çıkan ekip öncekinden daha büyük olur ve geride kalanlar o büyük camiaya katılmadıkları için fitneci diye nitelenirler. Genelde yorumların birleştiği nokta bütünü parçalamamak, kardeşlerin arasını açmamaktır. Onun için de bütünün meşruluğu devam ediyorsa, onu yok etmeye çalışmak genele zarar verecek bir çalışmadır. Doğru değildir.

Galiba konuyu biraz dağıttık. Birçok şeyi doğrudan diyemediğimiz için, kendi destek oldukları bir iktidarı, kendilerini güçlü kılan bir iktidarı, küçük hesaplarla yıpratmak, zayıflatmak bunu yapanlara bir güç vermez, aksine güçlerini zayıflatır ve fitne ortamı yaratır demek istedik.

Google+ WhatsApp