
GÜL ERDOĞAN İLİŞKİSİNDE DOĞRULAR VE YANLIŞLAR
Gazeteci Ruşen Çakır’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün danışmanı Ahmet Sever’le yaptığı röportajdan sonra su yüzüne çıkan bir ihtilafın olduğu söylenebilir. Özellikle Cumhurbaşkanının ikinci defa seçilememesi için özel bir gayret sarf edilmesi, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükme rağmen, ısrarcı olunması bir sürçü lisan olarak algılanmamış.
Bu konuda en makul açıklamaları yapan Hüseyin Çelik’in açıklamaların da bile sorun olarak algılanabilecek ifadeler mevcut.
Gül Erdoğan ilişkisi konusunda getirdiği gerekçeler doğrudur:
"Bu iki değerli şahsiyet arasındaki tam güven duygusu, geçmişteki birçok uygulama ile de test edilmiştir. Bu yol ve dava arkadaşlığına bazıları akıl erdiremeyebilir. Bunu da yadırgamıyoruz. Çünkü siyasi geçmişimizde pek örneği yok."
"Ben Sayın Başbakan'ın aday olması halinde Sayın Gül'ün aday olmayacağına inanıyorum. Bu konuda çatışma bekleyenlere söylüyorum: Bu işten size ekmek çıkmaz. Sayın Gül, çok başarılı, etkin ve aktif bir Cumhurbaşkanlığı yapmaktadır.”
Bir de şu ifadelere bakalım:
“ Eminim ki o, daha uzun yıllar şu veya bu konumda hizmete devam edecektir."
“ AYM'nin kararıyla Sayın Gül, tabii ki yeniden aday olabilir. Ancak bir şeyin imkân dahilinde olması ile vuku bulması farklı şeylerdir."
Şimdi bu ifadelerden ne gibi bir yanlış bulduğumuz sorulabilir. Bu ifadeler ve başka bazı açıklamalar Sayın Gül’ü partideki herhangi biri olarak algılayan açıklamalardır. Ona birey olarak verilecek herhangi bir görevi yerine getirecek birisi olarak bakılmaktadır. O tek başınadır ve gerektiğinde kenarda kalması düşünülen birisidir. Bazı yorum ve açıklamalara bakılacak olursa O,uluslar arası bir örgütte görev alarak sınırlarımız dışına bile gönderilmektedir.
AK Parti, çeşitli kanatlardan oluşan bir partidir. İlk kuruluş aşamasında Tayyip Erdoğan’la birlikte ve hatta daha fazla, kadroların seçimi ve parti kuruluş prosedürünün gerçekleştirilmesi konusunda Abdullah Gül etkili olmuştur.
Gerek Tayyip Erdoğan gerekse Abdullah Gül bütün makamları ellerinin tersiyle itebilecek bir olgunluk ve erdeme sahiptirler.
Ancak siyasetin bütün kademelerinde aynı erdemin var olduğu söylenemez. Onların arasında olmayan rekabetin tüm kademelerde de bulunmadığı düşünülemez. Birilerinin Abdullah Gül’ü yalnızca kendisi olarak nitelemeye devam etmeleri ve siyaset dışına göndermeye hevesli olmaları, Onunla birlikte partiyi kuran arkadaşlarının da saf dışı edilmesi endişesini doğurursa buna şaşılmamalıdır. Abdullah Gül’ü asıl üzecek olanın da kendi ismi üzerinden bir parti içi rekabet ve ayrışma yoluna gidilmesidir.
Şimdiye kadar denenen oyunlar bu ikili tarafından fark edilmiş ve bozulmuştur. Sever’in açıklamalarını da bir farkındalık uyarısı olarak kabul etmek gerekir.