
HİTON’DA NELER OLDU?
Akillerle birlikte olmak için telefon mesajıyla davet edildik. Mesaja bir kişi diye not düşülmüştü. Otele gelmeden önce yanımda bulunan bir arkadaşa mesaj geldi. Mesajda “akiller Kayseri’de protesto için meydanda buluşalım” yazıyordu. Mesajı bizzat okumadığım için mesaj gelen arkadaşın sözlerini aktarıyorum. Mesaj MHP tarafından gönderilmişti.
Otelin önünde bir kalabalık vardı. Polisler de tedbir almışlardı. İçeri girdiğimizde garip bir durumla karşılaştık. Salonda dört beş masa daha önce sivil toplum temsilcisi olarak hiç görmediğim kimselerce işgal edilmişti. Kapıda imza alan görevlilere sorduğumda, belli kuruluşların kalabalık halde geldiklerini söylediler. Salonun kışkırtma koktuğunu görebiliyorduk. Salonda bayrak olduğu halde adı geçen masalara Türk bayrağı konulmuştu. Salonda görevli olanlar, akillerin programın sahibi olduğunu, kendilerinin bu normal olmayan durumu ilettiklerini, onlardan bir istek gelmediğini söylediler. Bizi davet eden Kayseri Gönüllü Kuruluşları idi. Gönüllü Kuruluşlar sözcüsü Ahmet Taş, oradaydı ve salondaki görevlileri yönlendiriyordu. Sivil polisler de vardı.
Bu salonda müzakere olamayacağını anlamıştık. Bazı katılımcılar daha başta salondan ayrıldılar. Toplantı başlayınca da bir toplantı nasıl ele geçirilir, gördük. Ahmet Taşgetiren’in bizim de yetiştiğimiz ocaktan geldiğine güvenmiştim. Toplantının ele geçirilmesini engelleyebilecek yeteneğe sahip olduğunu düşünmüştüm. İş çığırından çıktı. Tek sesli, hakaret, küfür, saldırı ve tehditlerle toplantı, bir süre devam etti. Akiller sivil polislerce kordon altına alınarak saldırıya karşı korundu.
Devlet Bahçeli’nin açık çağrısı ortada iken, Başbakanın genelgesi de varken bu toplantının daha güvenli olarak yapılması gerçekleştirilememişti.
Orada, eğer diğer katılımcılar konuşmaya kalksalardı, tartışma olsaydı, daha kötü şeyler de olabilirdi. Toplantıyı proveke için gelmiş olanlar, her türlü sonuca hazırlıklı gelmişlerdi. Orada yaşananlar, Kayseri’ye yakışmadı. Daha kötüsü yaşanabilirdi. Kayseri’nin taşıyamayacağı bir utanç yaşanabilirdi. Bunu diğer katılımcıların sağduyulu davranışları önledi.
Grup, salonu terk ettikten sonra, yeniden müzakere yapıldı. İnsanlar görüşlerini paylaştılar. Her şey normale döndü.
MHP, çözüm sürecini ihanet olarak görüyor. PKK’nın bitmeyeceğini, taviz verildiğini söylüyor. Bunu söylemeye hakları var. Eğer çözüm olmaz ise, milletin hoşuna gitmeyecek şeyler yaşanırsa, MHP’nin oyları artar. Buraya kadar anlaşılabilir. Ancak burada yaşananlar da olduğu gibi bu süreci engellemeye yönelik eylemler yapmak, MHP’yi istediği sonuca yaklaştırmaz, uzaklaştırır. Madem başarısız olacak bir süreç var. Bu da AKP’yi bitirecek. Bekleyip görseler ya. Eyleme gerek var mı? İnsanları provoke etmeye gerek var mı? Acaba süreç başarılı olur inancına vardıkları için mi böyle davranıyorlar? Çözüm olursa MHP biter diye mi düşünüyorlar?
MHP’nin agresif tutumunun kendisine de topluma da bir faydası yok. Belki, küçük de olsa PKK tarafında rahatlatıcı bir etki nedeni.
PKK yanlıları bu süreçle ilgili kendi içlerinde tartışıyorlar:”Biz otuz yıldır bunun için mi savaştık? Biz dağa çıktığımızda Bağımsız Kürt Devleti istiyorduk, sonra Özerk Kürt devleti dedik, sonra eyalet dedik, hiçbiri olmadı. Biz silahları niçin bırakıyoruz. Ölen arkadaşlarımıza ihanet ediyoruz. “
Onları sakinleştirenler ise şöyle diyorlar:” Önder Aponun bir bildiği vardır. Kötü bir şey yapmaz. Hem bakın MHP bu kadar karşı çıkıyor. Onlar karşı çıkıyorsa bizim için iyidir.”
Farz edelim bu sürecin sonunda kan durdu. Terör bitti. MHP’lilerin dile getirdikleri çekincelerin hiçbiri olmadı. O zaman bunu onaylamayacak kimse kalır mı? Şu an bile kan dursun sözüne karşı çıkabilen var mı? Kan akmaya devam etsin diyebilen biri var mı?
Toplumun tümünün bilmediği sadece MHP’lilerin bildiği bir şey varsa, toplumla paylaşarak kendi görüşlerini benimsetmeleri gerekmez mi? Kendileri gibi düşünmeyenleri ihanetle suçlamak yerine ikna etmeleri gerekmez mi?
Temelle Dursun'a ölüm cezası verilmiş, son arzuları sorulmuş. Dursun, son isteği olarak annemi görmek istiyorum demiş. Temele sormuşlar. O da “benim son isteğim Dursun'un annesini görmemesi”demiş.
Yoksa siz de Temel gibi mi düşünüyorsunuz?