ÖĞRETMENLERİN AİLELERİ

ÖĞRETMENLERİN AİLELERİ


Bizim eğitim yapımızda fedakârlık hep öğretmenden istenmiştir. Yıllar boyunca yazboz tahtasına çevrilen eğitim sisteminin her değişim ve dönüşüm devresinde öğretmenlere ağır fedakârlıklar yükleyen uygulamalar getirilmiştir. Hiçbir kamu görevlisinin ulaşmadığı yerlere onlar gönderilmiş, kendileriyle birlikte aileleri de aynı fedakârlık ve mahrumiyete mecbur bırakılmışlardır.

Şimdi, eğitimde 12 yıllık zorunlu eğitim uygulamasına başlanırken de, sistemin kolayca üzerinde oynadığı unsur öğretmenler olmaktadır.

Henüz mesleğin başında olan ve yeni aile kurmuş olan genç insanların ve çocuklarının taşıyamayacağı sorumluluklar kolayca üzerlerine yüklenmektedir. Sistemin çalışmasının şartı öğretmenlerin ailelerinden ayrı kalmalarına bağlı imiş gibi gösterilmekte ve doğal talepleri suçmuş gibi lanse edilmektedir.

Bakan Dinçer’in eğitimin diğer sorunlarını görmezden gelerek, eş durumu tayin isteklerinin, doğudaki öğretmen açığının gerekçesi olarak göstermesi bunun en tipik örneklerinden biridir. Bakanın ifadesiyle yılda elli bin öğretmen eş durumundan veya özür durumundan tayin istemektedir. Bunlardan kaçının doğudan batıya tayin istediğinin rakamlarına sahip değiliz. Tamamı öyle bile olsa, onlardan bir tekinin aile bütünlüğünü bozmaya hak kazandırmaz.

Eğitimin sorunlarına bürokratik veya akademik bakarak çözümler üretmek, kâğıt üzerinde mümkün olabilir. Kâğıt üzerinde yeni eğitim sistemleri de kurgulanabilir. Ancak bu kâğıt üzerindeki kuralların sosyal ve siyasi sonuçları, matematiksel olarak hesap edilemez.

Eğitim, kılcal damarlar gibi toplumun en içlerine nüfuz eden bir yapıya sahiptir. Onun değeri ve sonuçları rakamlarla veya parayla ölçülemez, değerlendirilemez.

Bizim sistemimiz hala öğretmenler üzerine kurulu bir sistemdir. Bakan,” ama bizim tek düşüncemiz öğrenci odaklı bir eğitime yoğunlaşmak" diyor. Bunun gerçekleşmesi için bile öğretmenlerin çalışmalarına ihtiyaç vardır. Öğretmenlerin gönüllü desteği ve mutlu ve istekli çalışmaları ile başarı elde edilebilir.

Öğretmenlerin aile bütünlüğünü sağlayabilmek için mesleğinden birkaç yıl ayrı kalması, ücretsiz izin alması bile önerilmektedir. Sade bu bile mesleğin özelliklerini ve inceliklerini kavramayan bir zihnin sonucudur.

Nasıl öğrenci odaklı bir eğitimde bir öğrenci yalnızca bir rakam değil, bir birey ise ve önemliyse, öğretmen de yalnızca bir rakam değildir, rakamsal eksiltme veya artırmayla eğitim sistemi kurulamaz.

Zorunlu eğitimini 12 yıla çıkarmış bir ülkenin Milli Eğitim Bakanının, bazı şehirlerde oluşan veya oluşacak öğretmen fazlalığını dert edinmemesi gerekir. Bu belki o ülkenin Maliye Bakanı veya Başbakanının sorunudur.

Milli Eğitim Bakanının mümkün olan en iyi verimlilik ve destekle sistemi oturtmaya ve başarılı olmaya odaklanması lazımdır. Bunu öğretmenleriyle vuruşarak yapamayacağı ise gün gibi aşikârdır.

Google+ WhatsApp