
POZANTI VE TECAVÜZ
“Tecavüz”.Bu kelime başlı başına iğrendiriyor. İğrendiriyor diyorum, eğer varsa başka bir kelime onu bu kelimenin yerine koyun. Özellikle çocuk ve tecavüz yahut çocuk ve istismar kelimelerini yan yana görmüşseniz, tek bir tepkiniz olabilir. İğrenmek ve olabildiğince oradan kaçmak.
Toplum olarak, bu konuda kesinleşmiş yargılarımız var. Birisi hakkında bu iddia edilmiş ise, ondan iğrenmekten başka bir tepki duymanız abes sayılır. Öfkeli duyguların yerine mantığı, adaleti ve gerçeği koyamazsınız. O kişi toplum nezdinde peşinen mahkûm edilmiştir.
Bu konunun adalet mekanizması içinde işleyişinde de, toplumun yargılamalarının aksi, çok az değişiklik görülür. Yasa yapıcılar da bu öfkenin bir parçası olarak en ağır cezalar öngören yasalar yaparlar. Toplum böyle istemektedir. Yargıçlar da en üst sınırdan cezalar verirler. Toplum böyle istemektedir.
Her türlü ahlaksızlığı meşru gören bir kısım medya bile bu konuda çok tutucudur. Böylesi haberleri toplumun linç kültürüne uygun bir kampanya halinde sunar. Günlerce suçlu ilan ettiği sapıkların, toplumun linç duygularının kabarması için, hayat hikâyelerini pehlivan tefrikası gibi anlatır durur.
Toplum o hale gelir ki, markette bir dede bir çocuğa gülümsese, acaba sapık mı diye şüphe edilir olur. Çocuklar saksıdaki çiçekler gibi dokunulmayan hareketsiz süs bitkileri gibi kalırlar. Öğretmenler çocukların başlarını okşayamazlar. Yanaklarına bir öpücük kondurup aferin diyemezler.Toplum, iğrendiren duyguların etkisiyle bir tecavüzcülerden oluşmuş gibidir. Bir olay varsa bin olay varmış gibi anlatılır.
Aslında bütün bunların kendisi masumiyete bir tecavüzdür. Tecavüz ve istismardan iğrenme duygusu o kadar toplumu kuşatmıştır ki, kendi masumiyetini tehdit eder hale gelmiştir.
Çocuk, masumiyettir. Masumiyete saldırı da çocuk üzerinden gerçekleştirilmektedir. Batı toplumlarının içine düştükleri kuyuya doğru biz de hızla ilerliyoruz. Tedbir diye attığımız her adım da maalesef bizi kuyuya daha fazla yaklaştırıyor.
Olmayanları da oldurarak hem tecavüzü hem de iğrenmemizi çoğaltıyoruz. Mahkemelerin mahkûm ettikleri davaların ne kadarı gerçektir bilemiyoruz. Medyada ortaya atılan iddiaların kaçta kaçı gerçektir onu da bilmiyoruz. Bilmediklerimiz çarparak çoğaltıyoruz. Utanmadan toplumumuzu taciz ve tecavüz toplumu ilan ediyoruz. Sonra da topluca tepki göstererek, kendimizi aklanmış sayıyoruz.
Durun yahu bu işte bir iş var demek cesaret ister. Akıntıya karşı kürek çekmek kolay olmaz. Herkes gibi sen de vurmalısın abalıya. Vurmazsan ne olur? Sen de tecavüzcü olursun. Sen de iğrenilen olursun. Kolay mı bunu göze almak? Elbet cesaret ister.
Pozantı olayında da böyle olmadı mı? Herkes hep bir ağızdan cezaevi personelini bu iğrenç olayın faili ilan etmedi mi?Kaç gündür, oralı olan ve cezaevi personelini çok iyi bildiğini ve bunun olamayacağını söyleyen dostumun dediklerini yazmaya cesaret edememem de bundan.
Kendi Genel Başkanı, ağır suçlamalarla linç ekibine destek verirken, kendisi vicdanının sesiyle, haklılığının verdiği cesaretle sözlerini söylemekten çekinmeyen, hayır bu olamaz deme erdemin gösterebilen biri var.
Pozantı Belediye Başkanı Mustafa Çay, cezaevi ile ilgili yayınların mesnetsiz olduğunu iddia ederek “Pozantı'nın adını karalamaya kimsenin hakkı yok. Yasa dışı PKK terör örgütünün yayın kuruluşları olduğu bütün kamuoyu tarafından bilinen Evrensel, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı tarafından haberleştirilip gündeme taşınan bu mesnetsiz ve gayri ahlaki yaklaşımı şiddetle kınıyoruz.”
Birilerinin de linç korosuna katılmayıp, durun efendiler bu söylenenler gerçek mi demesi neden yanlış olsun. Suçlular baştan belli ise neden yargılayalım ki? Zaten linç etmişiz, değil mi?