
SÜNNİ ANLAYIŞTA DEVLET
Yeni Anayasa yapılırken Sünni çoğunluğun din ve vicdan özgürlüğü konusundaki talepleri göz ardı edilemez. Toplumun kılcal damarlarının hak ve özgürlük talepleri bile gözetilirken çoğunluk ihmal edilemez.
Yeni anayasa yapılırken ortaya atılan “Zorunlu din derslerinin” ve “Diyanet’in” kaldırılması fikri Sünni çoğunlukça kabul görür mü? Böyle bir uygulama özgürlüğün artmasına mı kargaşaya mı sebep olur tartışılmalıdır.
Genel olarak İslam anlayışında bir din sınıfı mevcut değildir. İki ayrı otorite de yoktur. Tek otorite devlet otoritesidir. Ayrıca bir din sınıfının otoritesi yoktur. Din eğitimi de, din hizmetleri de devlet otoritesinden bağımsız olmamıştır. Şiilik, Alevilik veya Hıristiyan mezhepleri bu durumun dışında kalmışlardır. Bunlarda ayrıca bir dini otorite olmuştur. Hiyerarşik bir yapı oluşmuştur.
Farz edelim Zorunlu din dersleri kaldırıldı. Bunlar din dersi de değil ya. Çocuklar din eğitimini nasıl ve nerede alacaklardır. Birileri dini çağ dışı kabul ettikleri için hiç olmasın isterler. Bu derslerin kaldırılmasını isteyenlerin büyük çoğunluğu bu zihniyetteler. İyi niyetli olanların “ihtiyari” olsun sözleri bile iyi niyetle izah edilemez. Fazladan ihtiyari bir dersi kim isteyecektir? Bu yöntem denenmiş, talep kısıtlı olmuştur. Din eğitimi sivil kesime bırakılsın, devlet elini tümüyle çeksin görüşünde olanların da vermeleri gereken bir cevap vardır. Hangi sivil kesim, nasıl yapacaktır? Sünni çoğunluğun böyle dini sivil bir örgütlenmesi yoktur. Böyle dini bir sınıf oluşturulması anlayışı da Sünni dini anlayışa uymaz. Sünni anlayış, çocuklarının diğer eğitimleri gibi dini eğitimlerinin de devlet tarafından karşılanmasını ister. Derslerin muhtevasının belirlenmesinde sivil anlayışın, toplumsal talebin geçerli olması, ilmi bağımsızlık açısından önemlidir. Ancak bu hizmetin devlet hizmeti olması, tarihsel bir gerçektir.
Devlet, toplumların huzuru için kendi elleriyle oluşturdukları bir araçtır. Varlığını iyi vatandaşların, kurallara uyan davranışlarıyla sürdürür. Bunun için de vatandaşlarını eğitir. Din eğitimi iyi vatandaş olmanın yanı sıra iyi insan olmayı amaçlar ve bu yüzden devletler vatandaşlarının dini eğitim almalarını amaçlarlar. Almanya hükümeti Türk asıllı vatandaşlarının İslami dini eğitim almalarını istemektedir. Bunun için devlet okullarında program uygulamaktadır. Türkiye’de de zorunluluk bu ihtiyaçtan kaynaklanmıştır.
Bu dersleri istemeyenlerin hakları ne olacak, sorusunun makul bir cevabı olabilir. Onlar bu dersi istemeyebilirler, kendi istedikleri muhtevaya uygun ayrı bir müfredat talep edebilirler. Bu dersi seçme değil, seçmeme hakkı tanınabilir. Bu dersi özellikle istemeyen bir azınlığın talebi doğrultusunda çoğunluğun hakkı gasp edilemez.
Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması da aynı şekilde değerlendirilebilir. Ülkede ayrı bir kilise teşkilatı ve ruhbanlar sınıfı bulunmadığına, kilise vergisi gibi bütçe oluşturan bir kaynak bulunmadığına göre, dini hizmetler kimler tarafından, nasıl verilecektir? Vatandaş, vergi vererek devletinden sağlık, eğitim ve bunun yanında din hizmeti almaktadır. Sağlıkta, eğitimde gerçekleştirilen özelleştirmeler bu hizmetlerin devletin hizmeti olması gerçeğini değiştirmemiştir. Din hizmetlerinin tümüyle özelleştirilmesi, diğer alanlarda da olduğu gibi büyük toplumsal değişimlerden sonra belki çok zaman sonra düşünülebilir. Diyanet’in özerk bir kuruluş olması, hizmetlerinin çeşitliliği ve muhtevası ilmi verilere ve sivil bir anlayışla belirlenebilir.
Özgürlükçü söylemlerin kulağa hoş geliyor olması, toplumsal gerçekleri göz ardı etme nedeni olamaz. Din eğitiminde ve hizmetinde görülen aksaklıklar nedeniyle tümüyle bu hizmetleri ortadan kaldıracak anlayışlara da evet denilemez.