ERCİYES YAZARLAR ZİRVESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

ERCİYES YAZARLAR ZİRVESİ SONUÇ BİLDİRİSİ


Bahara merhaba dediğimiz, zirveleri karlıyken eteklerinde çiçekler açan Erciyes’in, gölgesinde, Anadolu’muzun bu güzel şehrinde kültürü, sanatı, edebiyatı konuştuk. Bazen dillerimiz bazen gönüllerimiz söyleşti. Doğudan batıya anadolumuzun sanatçı duyarlılığını, onun kalbi olan bu şehre taşıdık.

Yazar olmanın, anadoluda yazar olmanın hiç de kolay olmadığını, bedel ödenmesi gereken bir iş olduğunu, her düşünceden yazarın bedel ödediğini, ülkeye egemen olanlar için yazarın, çoğu zaman bir tehdit olduğunu konuştuk. Makbul kişi kabul edilmeyen yazarın, ya hafife alınarak ya da başka yöntemlerle yalnızlaştırılma, sesi kısılma yoluna gidildiğini, ailesi ve sosyal çevresi ile uyum sorunlarını tartıştık.

Sonuç olarak, yazarın okuyucu ile buluşması önündeki engellerin kaldırılması için, ürünlerinin okuyucuya ulaşabilmesi için;

Yazar dayanışmasının gerekliliğine, bunun için Türkiye Yazarlar Birliği gibi sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarının önemine,

Kayseri Büyükşehir Belediyesi gibi yerel yönetimlerin, sanayici ve iş adamlarının desteğine,

Anadolu’da yayımlanan Erciyes,Berceste ve Çıngı gibi dergilerin etrafında kümelenerek, yaşamaları için destek olmaya,

Belli merkezlerde oluşan kastların aşılabilmesi için yeni yayınevleri kurularak bu alanda rekabetin oluşturulmasına,

Dağıtım konusunda devletin destek ve teşvikinin önemine dikkat çektik.

Anadolu’nun artık taşra olmadığını, değerleri ve kültürü ile yaşatılması ve yansıtılması gerektiğini vurguladık.

Yazarın kendi sorunları ile uğraşmak yerine, toplumun sorunlarına odaklanabilmesi gerektiğini, yazarın toplum için önemini ifade ettik:   

“Yazar, içinden geçtiği her döneme tanıklık eden, etki eden, duyarsız olamayan kişidir.2013 yılı da, toplumsal olarak ince bir çizgide ilerlediğimiz, sanatçı dokunmalarına çokça ihtiyacımız olan bir yıldır.

“Sanatın dili, hem uzun, hem keskindir. Yazar, konuşmayanı konuşturur. Duymayana duyurur. Kalbinden geçeni okur. Gözlerdeki korkuyu, kini, sevgiyi söyletir. Çiçeği, böceği, bulutu dinler. Güneşe, aya, dağa, tepeye söyler. Suyun yolunu bulduğu gibi, en katı gönüllere yol bulur, en sert kayaları aşar, kurumuş yürekleri kabartır. Toprağa düşen tohum gibi, taşlaşmış yürekleri delip, kök salar.

“En onulmaz dertlere deva olur, en umutsuz anlara umut. Korku duyan yüreklere cesaret verir, nefret dolu haykırışlara sevgi.”

Yaklaşık sekiz asır önce, yine böyle bir kargaşanın, hatta daha da kötüsünün yaşandığı bir zamanda, siyasetin dilinin acımasız, kılıçların kardeş doğradığı günlerde, zamanın yaralarını saran güzel seslerin bu coğrafyadan yükseldiğini hatırlamalıyız.

Mevlana’nın Konya’da, Hacıbektaş’ın Sulucakarahöyük’te, Ahi Evran’ın Kayseri’de, Yunus Emre’nin tüm anadoluda kararmış, umutsuz, kavgacı gönüllere attığı tohumlar, kök salmış, dallanıp budaklanmış, insanları kardeş, toprağı vatan yapmıştır.

Bugün onların sımsıcak çağrılarına ihtiyacımız vardır. Onlar, bu toprakların yazgısını değiştirmek için Allah’ın bir lütfu olarak gelmişlerse, başardıklarına da dünya şahit ise, hiç değilse bu neslin sanatçıları, yazarları, onların dediklerini yeniden söylemelidirler. O sözlerin düne değil bugüne söylendiğini hatırlatmalıdırlar.

Biz, Erciyesin zirvesinde buluşan, İstanbul, Ankara, Konya, Bursa, Eskişehir, Kahramanmaraş, Kayseri, Gaziantepli yazarlar soruyoruz: İsimleri birbirinin aynı olan evlatlarımızı kara toprağa vermekten, anaların ak yaşmaklarına sildikleri gözyaşlarından, toprak damlı evlere kardeş kavgasından şehit evlatlar taşıyıp, al bayraklar asmaktan bıkmadık mı? Dağlarında özgürce keklik avlamak, ırmaklarında çimmek, yaylalarında türkü söylemek istediğimiz bu güzelim vatanımızı, silahların ve korkuların kıskacından ne zaman çıkaracağız?

 

Google+ WhatsApp