
GAZETECİLERİN TERÖRLE İMTİHANI
Otuz yıla yaklaşan PKK terörü, başladığından bugüne kadar, gazetecilerin terör örgütüne ilgi ve merakları dolayısıyla, terör kamplarına ve liderlerine ziyaretleri olmuştur. Bunun sadece masum gazetecilik dürtüsü içinde değerlendirilmesi kolay gözükmemektedir.
Gazeteci veya başka kimliklerle bu ziyaretleri yapanların isimleri alt alta yazıldığında da daha karmaşık bir durum ortaya çıkmaktadır.
Yalçın Küçük, Doğu Perinçek, Mehmet Ali Birand, Güneri Civaoğlu, İsmet İsmet, Hasan Cemal, Tayfun Talipoğlu, Nilgün Cerrahoğlu, Haluk Gerger, Cengiz Çandar, Avni Özgürel, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Ece Temelkuran…
Bu isimlere başkaları da eklenebilir.
Normal şartlarda bir terör örgütü kendi medya ve haber kanallarını oluşturmakta ve yorum ve haberlerini, mesajlarını bu kanalları kullanarak yapmaktadır. Çoğu büyük medya kuruluşlarında görevli bu gazetecilerin aktaracağı bilgi ve haberlere niçin ihtiyaç duyup, fırsat tanımış olsunlar?
Genelde bu ziyaretler sonunda ortaya konulan tablo, ya örgütün iletmek istediği mesajı taşıma, mesajını meşru kanalıları kullanarak iletme ve kendi taleplerine meşruiyet kazandırma olarak çıkmaktadır.
Hatta operasyonların durdurulması, askerin silah bırakması gibi taleplerin devlete yöneltildiği ve akan kandan örgütün değil, devletin sorumlu olduğu gibi ilginç görüşler bile dile getirilebilmektedir.
İçlerinden bazılarının örgütün yöneticilerini kutsayan ve kahraman olarak gösteren aktarımları da kaynaklarda mevcuttur.
Terör örgütünün bu gazetecileri durup dururken ağırlamadığı, dönüşlerinde yaptıkları haber ve yorumlardan anlaşılmaktadır. Aleyhlerine olacak bir görüşmeyi niçin yapsınlar? Hatta aleyhlerinde olacak kişileri niçin yaşatsınlar?
Gazetecilerin neredeyse tamamının beyaz Türklerden ve sol düşünceden gelmeleri, içlerinde küllendirdikleri devrim ruhunun zaman zaman depreşmesine ve sınırları aşmalarına sebep olmaktadır. Çoğu zaman empati yaparak dağdakilerin yerine kendilerini koymaktadırlar.
Demokratik bir ülkede, hangi amaçla olursa olsun gazetecilerin bu tür faaliyetleri basın özgürlüğü içinde değerlendirilir. Gerek haberlerinde gerekse yorumlarında resmi söylemle aynı şeyleri söylemeleri beklenmez.
Bizdeki gazetecilerin, dünyadaki gazetecilik sınırlarını zorlayan tutumları, terörle aralarındaki ilişkiyi sorgulamaya neden olmaktadır.
Bunlardan bazılarının, kendilerini arabulucu, dağdakilerin sözcüsü, terör uzmanı ve çözüm konusunda tek yetkili gibi görmeleri, gazeteciliğin dışında operasyonel faaliyetlere girişmeleri, uluslar arası bazı kuruluşların bu tür faaliyetlerinde boy göstermeleri gazetecilik sınırları içinde değerlendirilememektedir.
Böylesi tecrübeli gazetecilerin haber merakı saikıyla örgütün oyununa geldiklerini söylemek de pek akıllıca olmayacaktır.
Yaptıkları gazeteciliğin, bir gazetecilik olduğu konusunda da şüpheye yer yoktur. Bizim ifade etmeye çalıştığımız, bu gazeteciliğin terör örgütü gazeteciliği olarak algılanmasının doğurduğu, tek taraflı gazeteciliktir. Gazetecilerin terörle imtihanı da buradadır.