LAİKLİK UYARISI

LAİKLİK UYARISI


Başbakanın Afrika’da devrim yaşayan devletlere yaptığı ziyaretlerde çeşitli telkinlerde bulunması, bu arada laiklik vurgusu yapması hem içeride hem de ziyaret ettiği ülkelerde tartışılıyor. Aslında bu üç ülke az veya çok laikliğin geçmişte zaten var olduğu ülkelerdi. Mısır, Tunus veya Libya sömürgelikten çıktıktan sonra kısmen batı tarzı diyebileceğimiz rejimlerce yönetilmişti. Müslüman Kardeşler gibi örgütlerin legal siyasette yer alamamaları ve taleplerinin halklar üzerinde karşılık bulması da bu yüzdendi. Hatta Tunus ve Suriye gibi ülkelerde dini görünürlük neredeyse rejim karşıtlığı olarak görülebiliyordu.

Türkiye bu bölgedeki ülkelere demokrasi bakımından örnek gösterilebilir. Laiklik bakımından bu ülkeler zaman zaman Türkiye’ye örnek gösterilmiş ülkelerdir.

Türkiye’de laiklik nasıl ilanından itibaren halk nezdinde “dinsizlik “ olarak algılanmış ve uygulamaları ile büyük rahatsızlık vermiş ise, bu ülkelerde de benzer rahatsızlıklar yaşanmıştır. Bizim şu an elli yılda geldiğimiz noktada bile rahatsızlıklar son bulmuş değildir. Daha dün denecek kadar kısa bir süre önce iktidar partisi, Ak Parti, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan ağır şekilde cezalandırılmıştı. Biz bu konuda iyi bir örnek sayılmayız. Adı geçen ülkelerde devrimler yaşanıncaya kadar Ak Partiye benzer partilerin kurulması ve siyaset yapmaları da mümkün değildi. Yani bu ülkelerin geçmişlerinde de çok olumsuz bir algılama mevcuttur.

Bu ülkelerde halklara “laiklik” tavsiye edilmesi, yaşanmış olanlar dolayısıyla olumlu görülmeyecektir. Bu ülkeler laiklikle yeni karşılaşıyor değillerdir. Kelimenin Arapçaya çevrilmesinde çıkan anlam farklılaşması da bu algının sebebi değildir.

Başbakana olan sevgi ne kadar güçlü olursa olsun, ilk planda sadece bir söz olarak kabul edilirse edilsin, kendi içlerine döndüklerinde kabulü imkânsız bir tavsiye olarak kalacaktır.

Öyleyse Başbakan niçin böyle konuşmuştur? Söylenenleri taktiksel ve konjoktürel olarak tahlil edersek, haklılık payı görebiliriz. Öncelikle bu ülkelerde şu ana kadar gücü, ekonomiyi elinde bulunduranların, doğacak yeni rejimleri doğmadan boğmalarının önüne geçilmesi için, yeni rejimlerin onların çıkarlarına dokunmayacağı, yeni rejimlerin ılımlı ve laik olacağı söylenmek istenmiş olabilir. Bu yolla o ülkelerdeki yabancı yatırımcılara, içerdeki diğer dini gruplara ve yaşam tarzları farklı kesimlere rahat olun mesajı verilmiş olabilir. Türkiye batılı müttefiklerine, korkuları olan İran gibi bir yeni rejimler doğmayacağını ifade etmek istemiş olabilir. Kısa bir süre öncesine kadar Türkiye İran olur mu deniliyordu. Aynı zamanda Batı ittifakının Türkiye’ye ve Türkiye’de de Ak Parti tarafından oluşturulan yeni modele ihtiyacı olduğu vurgulanmış olabilir. Beni desteklemezseniz, yeni İran’larla karşılaşırsınız denilmiş olabilir.

İsrail karşısında Türkiye’nin elinin güçlenmesinde böyle bir söylemin taktiksel bir değeri olabilir.

Peki, bunun bir karşılığı var mıdır? Yani söylenenlerle bu bölge laiklik bakımından Türkiye’yi model alır mı? Sanmıyorum. Orada Mısır gibi entelektüel zenginliği de olan bir ülke var. Kendi modelini oluşturabilme yeteneğinin olduğunu sanıyorum. Diğer ülkelerin de model olarak Mısır’ı örnek alacaklarını düşünüyorum.

Bizim demokrasi konusunda geldiğimiz noktayı önemli görüyorum. Örnek alınabileceğimizi düşünüyorum. Maalesef laiklik konusunda aynı noktada olmadığımızı ve iyi bir örnek olmadığımızı söylüyorum. Başbakanı seviyor olmam, yaptıklarını alkışlıyor olmam bu yargımı değiştirmiyor.

Google+ WhatsApp